Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 257 defa okundu.

Gözünüz görüyor mu Darısı kalbinize

“Bizim bildiğimiz hikâyeler içerisinde, aldığı tazminatla Anadolu’da bir köy evine yerleşen de var. Evini, arabasını satıp annesi ve babasının yanına yerleşen meslektaşımız da var. 3-4 kişi bir arada yaşamlarını sürdürmeye çalışanlar veyahut da başka şirketlerin basın ve halka ilişkiler departmanında çalışanlar da var. Son yıllarda çaycılık yapan ya da uzun zamandır işsizliğini sürdürmek zorunda kalan da var. En idealist olanlardan bazıları da alternatif medya ortamları, siteleri kurarak biraz daha özgür hareket edebilecekleri projeler geliştiriyorlar…”

 Bu hikaye de ne, dediniz !

Düşünmeyin, ben söyleyeyim !

Bu hikaye, bu ülke gazetecilerinin !

Yandaşlığı reddeden cesur kalemlerin !

Özgürlüklerini esarete değişmeyenlerin !

 Hikayenin asıl kendisi mi ?

Haklısınız, baştan başlayalım mı ?

 Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’nun geride kalan bir röportajı var, onu okudum geçen gün… Okudum, ama okuduklarımda kaldım ! Kaldığım yerden birkaç adım uzaklaşmak istesem de, yapamadım ! Geriye döndüm ben de ! Geriye döndüm ve kaldığım sayfadan itibaren okumaya devam ettim ! Her araladığım sayfada, ayaklarımın altında biriken balçığın dibine daha fazla girdim !

 Ve artık ilerleyemez durumdayım…

 Biriken kelimelerimizin ağırlığı mı bu ?

Yoksa biriken sessizliğimizin ağırlığı mı ?

 Sessizlik demişken !

 1892-1984 yılları arasında yaşamış, Yahudilere karşı soykırıma karşı olmamış, ama sonrasında pişmanlığını dile getirmiş Alman Rahip Martin Niemöller’in "susma, sustukça sıra sana gelecek" içerikli ünlü anlatımını es geçmek olur mu ?

 Ne demişti orada Niemöller ?

 …Naziler önce komünistler için geldiler ! Bir şey demedim… Çünkü komünist değildim… Sonra Yahudiler için geldiler ! Bir şey demedim… Çünkü Yahudi değildim… Sonra sendikacılar için geldiler ! Bir şey demedim…  Çünkü sendikacı değildim… Sonra Katolikler için geldiler ! Bir şey demedim… Çünkü Katolik değildim... Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı !

 Bugünün Türkiye’si de bu mu ?

 Gördüklerimize eklediğimiz koca bir suskunluk mu ?

 Sezai Karakoçdemiş ya, “İçini inşa etmeyen, ancak dışını sıvar” diye… Bu mu ? Eldeki, avuçtaki, bizdeki ! Her şey İYİ, her şey YOLUNDA deyip deyip bitiriyoruz günleri, öyle mi ? Peki, bitiyor mu ? Gördüklerimizin inkarındayız… Duyduklarımızın da… Bildiklerimizin de… Ama bitiyor, öyle mi ?

 Bir çeşit mutluluk oyunu mu ?

Yoksa, yalan bir dünya inşaatı mı ?

Malzemeden bu kadar çaldığımıza göre !

YALAN BİR DÜNYA olduğu kısmı kesin !

 Okuduğum röportajın en dikkati çeken kısmı, bir soru ve ardından gelen cevap !

 Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’na şu sorulmuş… İfade ve basın özgürlüğünü 100 üzerinden değerlendirecek olursanız, Türkiye’ye vereceğiniz not kaç olurdu?

Cevap mı ?

Fazlasıyla net !

 “Medya çeşitliliğinin sona yaklaştığı, idari tedbirlerle internetin düzenlenmeye çalışıldığı, akreditasyonun gelişi güzel kullanıldığı, editoryal bağımsızlığın olmadığı, yargı tacizinin, fiziki şiddetin günlük işlerden olduğu Türkiye’nin notu 20-30 arasında bir yerde kalır diye düşünüyorum.”

 Abarttık mı ?

Yok, bu daha ne ki !

 “Dışarıdan bakılınca durgun akıyorum… İçeriden bakılınca akıntının yedi sülalesini önüme katıyorum...” diyen bir ülkede hele ki…