Gezi için ne dediler Asıl olan da söylemedikleri
Her şey, 2013'te, İstanbul Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesiyle başladı… Taksim’in ardından ülke geneline yayılan eylemlerin üzerindense tam dokuz sene geçti… Gezi Parkı eylemlerine yönelik ilk dava, 2014 yılında açıldı... Sanık sandalyesine oturanlar 2015 yılında beraat etti etmesine de, 2019 yılında ikinci bir dava süreci başlatıldı !
Konuyu, davanın binlerce sayfalık içeriğinde boğmayacağım, ama yaşanan ölümleri de es geçmeyeceğim, mağduriyetleri unutmayacağım, hesaplaşma adı altında bugüne kadar taşınan süreci teğet geçmeyeceğim !
O gün sesiz kalanların bugün dile gelen kelimelerindeyim, biraz da bundan !
Bir gazeteci dostum devam etsin;
-
9. yıldönümünde gündemde olan Gezi davasında yargılanmamıza yol açan şikayetçiler arasında, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın da adları var. Geçen gün, bu iki ismin, şikayetlerini geri çekecekleri haberi çıktı, ama iki taraf da haberi yalanladı. Anlaşılan o ki, dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun isimleri, şikAyetçiler dosyasına, onların bilgisi dışında, davanın savcısı tarafından eklenmiş. Savcı, “Hükümeti devirmeye teşebbüs”ten dava açarken, devrilecek hükümetin üyelerini doğal mağdurlar olarak görmüş ve 746 şikayetçi arasına eklemiş.
Peki, onlar sonradan itiraz etmiş mi bu duruma?
Hayır, etmemişler.
Yine şikâyetçiler arasında yer alan, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, usulen, böyle bir işleme karşı bir şey yapılamadığını söylüyor. Sembolik bile olsa bir dilekçe verip, “Biz mağdur ya da şikâyetçi değiliz. Bizim adımızı kullanıp yok yere insanları hapsetmeyin” dememişler… Gerçi Ali Babacan, “Davacı değilim, müdahil değilim, mağdur değilim” açıklaması yaptı, ama NE ZAMAN? Görevden alındıktan BEŞ YIL SONRA… Osman Kavala tutuklandıktan ÜÇ YIL SONRA… Dava açıldıktan 1,5 YIL SONRA...
-
Haksız mı sorarken ?
“Neden, mağdur olmadığınızı ilan etmek için onca yıl beklediniz?” derken ! “Neden ‘Benim ismimi silin o listeden’ demediniz?” diye de eklerken !
Sizi bilmem, ama denilendeyim;
“Siyaset, iklim değişince rüzgâra göre tavır alma yeteneği değil, fırtınada ortaya çıkıp, rüzgâra karşı yürüyebilme cesaretidir…”
Sadece Ankara değil, sorgu sandalyemizde oturanlar, ki Hatay da var listede ! Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz ve Ahmet Atakan için, Gezi’nin Hatay’da biriktirdiği acının Anneleri için bir heykel çalışması yapan, bunu da Defne Uğur Mumcu Meydanı için tasarlayan Heykeltraş Mehmet Aksoy’un emeğine yer açmayanlar da var !
2017 Mart’ında onunla yaptığım röportajdan birkaç soru cevap hatırlayalım istiyorum…
-
Gezi Türkiye'sinin Antakya'dan aldığı 3 genç… Ahmet Atakan, Abdullah Cömert ve Ali İsmail Korkmaz… Onlar için de bir hazırlığınız, bir çalışmanız var, doğru mu?
Aslında, daha önce de Gezi olaylarıyla ilgili desenler çizdim, heykelini düşündüm… Çünkü o bahsettiğimiz toplumsal sorumluluk var, toplumsal varlık olma ve bunun da bilincinde olma durumu var, ki bunu da dışa vurma isteği var. O yüzden, heykel yapmak üzere, buna dair 20-30 tane desenim vardı diyebilirim. Tam o sıra, Antakya'ya geldim ve Defne Belediye Başkanı İbrahim Yaman bana telefon açtı, görüşmek istediğini söyledi. Bir araya geldiğimizde de bundan bahsetti, 'Böyle bir fikrimiz var, Antakyalı 3 gencin anısına bir heykel yaptırmak istiyoruz, ne dersin, buraya bir şey yapmak ister misin' dedi. Açık ve net dedim ki, 'Tam adamına çattınız…' Ardından kendisiyle o ana kadar yaptıklarımdan bahsettim. Zaten kafamda da vardı, yani bu davet olmasaydı da buna dair bir heykeli yapma planım vardı. Ardından eskizleri gösterdim, çok beğendiler… Orada da hemen karar verildi zaten. Belediye Meclisi de bu kararı onayladı.
Yer, Uğur Mumcu Meydanı olacak sanırım…
Evet… Burada, bu çalışma için Uğur Mumcu Meydanı düzenlenecek, ki bu düzenlenme aşaması için de fikirlerim oldu ve kendileriyle de bu fikirlerimi paylaştım… Sonunda, her şeyiyle çok güzel bir meydan olacak diye düşünüyorum.
Heykel'e dair ne söyleyebilirsiniz?
Heykel'in ön tarafında, çapraz duruşta gençler var. Niye çapraz duruş? Çapraz duruşta, ayaklar da kollar da açık, göğüs ise en önde oluyor. Yani, çapraz duruş, 'kalbimle' diyen bir duruş… Öne çıkan da buydu aslında. Kalbiyle, ruhuyla olan insanlar Gezi'deydi. Bir Parti'ye ya da başka bir şeye aidiyet falan yoktu, ama kendileri istedikleri için, yaşananlar kendilerine dokunduğu için insanlar oradaydı… Bu anlamda, bu duruşu, kalbiyle ve ruhuyla orada oluşlarını göstermek için, bu çapraz duruşun çok önemli olduğunu düşündüm ve heykel çalışmamda da bu hareketi ön plana aldım.
Kollar açık olurken, parmaklar ise dal gibi oldu. 3 gencin yan yana gelişiyle de birlikte, o parmaklar, bir ağaç görüntüsü verecek, ki heykelin gölgesi yere düştüğünde de adeta bir ağaç görüntüsü oluşacak. Öndeki gençlerin arkasında ise acı olacak, gençlerin anneleri olacak. Anneler, gençlerin bir yerde koruması aslında. Onların da kolları açık olacak.
Yaşananları vicdana havale eden bir duruşları olacak… O annelerin ilkinin içinde bir çocuk var, göğsün içindeki o oyuğun içinde duruyor. Diğer iki annenin içinde ise mezar taşı sessizliğinde, mezar taşına benzeyen boşluklar var. O boşluklardan, o ilk annenin içindeki boşluktaki çocuğu görüyor olacaksınız.
-
Aynen, Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nun zamanında konuşmamaları, tepki göstermemeleri, ama bugün Gezi’ye ve sürecine destek vermeleri gibi, eldeki 2017 tarihli heykeli görmezden gelen ve meydanına hediye etmeyenler… !
Konuşmak isteyen !?