Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 191 defa okundu.

Gastronomi Evi Güzel ama yeterli mi

Bir konuya ilgi duymak güzeldir… Bu durum, o noktaya odaklanmanızı sağlar… Ama bu, sizi o konuda ‘profesyonel’ manada iyi yapmaya yetmez, uzman ilan etmez, bilirkişi olmanızı sağlamaz… Hele ki gıda sektöründeyseniz ve buna dair bir tüketim noktasını yönetmeye talipseniz…

Evet…

Konumuz Antakya…

Hatay Gastronomi Evi…

Muhteşem bir binada hizmet verme şansına sahip olmak, maça 1-0 önde başlamak anlamına mı geliyor ? Aslında HAYIR ! Ama AVANTAJ sağladığı kesin… Çünkü yemeğe geçinceye kadar ki aşama, tüketimi yapacak kişide bırakacağınız İMAJ adına, önemli… Ama unutmayın, AMİRAL geminiz, yemekleriniz… Yemeklerinizi NASIL sunduğunuz…

Bu köşedeki kelimeleri takip edenler bilir…

Konumuz eleştirmek değil, ama…

Eldeki adına daha iyiyi bulmak…

Restorasyonu yapılmış, taş avlulu görkemli bir Antakya evinde bu işi yapıyorsanız, her detayınızla o görkeme ve hikayesine sahip çıkmanız gerek !

Konu da bu…

Eldekine dair konuşmaya devam edelim etmesine de, hikayesi Antakya’dan İstanbul’a uzanan bir çiftin yemek hikayesinde duralım istiyorum biraz, ki belki bir iki detayda bizlere örnek olurlar diye düşünüyorum…

Onlara dair yazılmış kısa bir not var, “Kaybolmuş kültürlerin ve unutulmuş lezzetlerin bahçesi” diye başlayan…

Not’ta yazılanlar mı ?

-

Bir mütevazı kebapçı dükkânından; heveskârlık, araştırma ve sevgi ile örülen bir yemekler dünyasına yolculuk, aslında Çiya'nın serüveni… Çiya... Adı gibi, yüksek dağ başlarını ve dağ çiçeklerini çağrıştırıyor. Eskiden yalnız iyi bir kebap ve iyi bir lahmacun için gidilen, adını bilenlerin bile ne anlama geldiğini ancak sorarak öğrenebildiği bu yuvadan, "Çiya" markasıyla bir "Sofra" da doğdu. Özel olarak düzenlenmiş bir ikinci "kebapçı" da katıldı kısa bir süre önce bu zenginliğe. Üçü birbirine bir kaç metre uzaklıkta üç Çiya... Kadıköy Balıkçılar Çarşısı'nda "bir gün mutlaka" uğrayacağınız bu mekânlarda, Çiya'nın bilgeliğinden ve mutfağından, daha doğrusu onu var eden "yemek mühendisleri"i Zeynep Hanım ve Musa Bey'in elinden çıkma; bizi "Mezopotamya'dan Osmanlı'ya, Balkanlardan Kafkasya'ya; Asya'dan Arap Yarımadası'na değin uzanan çok geniş bir coğrafyada" gezdiren zengin bir mutfak bulacaksınız.

-

Antakya’dan İstanbul’a uzanan ve menüsünde Antakya ezgileri de olan bir hikaye eldeki, ki yöreseli sunmadaki başarısı New York’u bile etkilemiş… Aslında onların hikâyesi, yaptığınız şeyi severek ve bilerek yönetmenin hikâyesi…  Bir yemek eleştirmeninin dediği gibi… ‘Yaptığınız şeyden önce siz etkileneceksiniz, ardından diğerleri…’

Çiya örneğinden, bizdeki gastronomi Evi’ne yansımasını istediğim bir kaç şey var…

Enfes yemekler…

Bakır işlemeli tabaklar…

Kenarı çiçek desenleri ile süslü…

Hatta mozaik zenginliği ile etiketli…

Bir kenarında marka ve logosunu sunan…

Antakya evinin taş avlusu hikâyesine uyan…

Kadim topraklar denildiğinde de sizi durduran…

Gelenlere kendi hikâyesini fotoğraflarla anlatan…

Anlattığıyla da DÜN denenin derinliğine indiren…

Merak ettiğim bir diğer konu, Hatay Valiliği tarafından satın alınan Adalı Konağı ve Meclis Kültür Merkezi’nin alacağı hal… En çok da Gastronomi adına bu iki binada tam olarak ne yapılacağı… Ağustos sonunda, bina bünyesinde yer alan tüm dükkânların kapatılacağı gerçeğinde dururken, bir şeyi daha merak ediyorum aslında…

İlk yapıldığında da karşı çıkmıştım…

Meclis binasına ekli onca cam ve demir yığınının ön cephedeki işgaline de son verir miyiz ?