En büyük savaşımız Bulamadığımız kendimiz
-
Dün sabaha karşı, kendimle konuştum…
Ben, hep kendime çıkan bir yokuştum…
Yokuşun başında bir düşman vardı !
Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum !
-
…haksız mı, Özdemir Asaf ?
Bazen en büyük dostumuz da, en büyük düşmanımız da KENDİMİZ olmuyor mu? Ara ara “HADİ YAPARSIN” diyerek omuzlamıyor muyuz o KENDİMİZ deneni, ki çokça da “HADDİNİ BİL” diyerek oturtmuyor muyuz o aynı KENDİMİZİ ?
Haklısınız….
Ona dair savaşımız hiç bitmiyor !
Sahi, “bir gün, ama tümüyle KENDİM olabilsem” dediğiniz olmuyor mu hiç ? Kendi inandığınız, kendi düşündüğünüz, kendi sahiplendiğiniz, yol haritasını kendinizin çizdiği bir hayatı solusanız, tek bir gün, ne değişirdi, düşündünüz mü hiç ?
Buna dair sohbetlerimizde en sık duyduğum kelime, KEŞKE oluyor !
Keşke…
Bu 5 harfin içinde,
…ertelenenler de var !
…rafa kaldırılanlar da !
…köşe bucak saklananlar da !
…korkup, geride bırakılanlar da !
…onay görmedikleri için terk edilenler de !
Peki, KEŞKE’nizin hiç olmadığı bir hayatınız olsa…
İster miydiniz ?
Ne değişirdi sahi ?
Daha mı özgür olurdunuz ?
Daha mı mutlu ?
Cevapsızız !
S
U
S
U
Y
O
R
U
Z…
Ama hayata dair de hep daha iyisini istiyoruz !
Ateist bir arkadaşım, Tanrı’ya dua eden inanç sahiplerinin sürekli bir şeyler isteme haline dair konuşurken, şunları söyledi geçenlerde… “Sahip olduğumuzdan daha iyi bir araba istiyoruz ! Çocuklarımızı daha iyi okullarda okutmak istiyoruz ! Daha iyi bir gelecek istiyoruz ! Evlerimizde daha konforlu eşyalar istiyoruz ! Daha fazla alışveriş, daha çok para, alım gücü istiyoruz ! Anlayacağınız, istiyoruz ve bunun bir sonu yok ! İsteyenleri izliyorum da… Kimi, bir YATIRın ziyaretinde dualar edip, adaklar adıyor ! Kimi, elini açıp, tüm bu talep listesini Tanrısı ile paylaşıyor ! Ama Tanrı, onlara ‘önce akıl’ (tevekkül) demiş, ‘ardından bana gelin’ diye de eklemiş ! Garip olan, hiç kimse, o ilk aşama olan mücadeleyi vermek istemiyor hayatı için, ama istiyor, hep daha fazlasını hem de ! Savaş vermeden kahraman olma çabası gibi bir şey bu !
Anlayacağınız, koca koca harflerle SUSARAK ve hayatlarımız için SAVAŞMAYARAK, demirden ve çimentodan da çalarak kendimizi inşa ediyoruz, ki ne zaman bu durumu konuşsak, aklıma Martin Niemöller’in 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı hikayesi geliyor;
…Naziler, komünistler için geldiğinde, sesimi çıkarmadım ! Çünkü komünist değildim… Sosyal demokratları içeri tıktıklarında, sesimi çıkarmadım ! Çünkü sosyal demokrat değildim…. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim ! Çünkü sendikacı değildim... Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım ! Çünkü Yahudi değildim… Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı !
Sanırım, en büyük savaşımız olan KENDİMİZ için KONUŞMA (MÜCADELE) vakti, SUSMA (SİNME) değil !