EKMEK DAĞITTIK VİCDANI mı Unuttuk
Aslında ne İLK ne de SON, ki benzerlerini daha öncesinde de çok izledik, hatta şahit olduk, olurken de UTANDIK, en çok da İNSANLIĞIMIZDAN ve BU MUYUZ dedirten hallerimizden… ama olmadı, DEĞİŞMEDİK, değişemedik, olanı geride bırakıp daha iyisini beceremedik… hep DESİNLER istedik, BİLSİNLER istedik, GÖRSÜNLER istedik… ama biz isterken DİĞERLERİ ne ister, bakın bunu hiç mi hiç DÜŞÜNMEDİK !
Sizi bilmem ama…
Ben, her zaman şuna inanmışımdır…
Her birimiz, hiç olmazsa yoksulluğun bir parçasını sona erdirebilmek için az da olsa birşeyler yapabilsek, dünya değişirdi… ki o yüzden Doug Wead’in dediğine inanmak ve inandığını da yapmak gerek… Hani, “Yoksul olana yapabileceğin en büyük iyilik, ONLARDAN BİRİ OLMAKTIR...” der ya…
OLMAK, derken…
Yaşadıklarını hissetmek aslında…
Çaresizliklerine dokunabilmek hatta…
Ve o yokluğun faturasında gün saymak …
Bitmeyen, geçmeyen günleri tek tek saymak…
Kaynayan o tek bir tencerenin yarınında umut biriktirmek…
Çokça olmayan…
Olsa da UMUT vermeyen…
Verse de dokunup geçiveren…
Bir görünüp bir kayboluveren…
Özdemir Asaf gibi sormak da gerek…
Sahi…
İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri?
Yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?
Haklısınız, başlayalım…
Eldekini okumaya, sormaya…
Olanı biteni birazcık kurcalamaya…
Geçen gün bir şeye şahit oldum…
Antakya’da, Kurtuluş Caddesi’nde, Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir Sosyal Market’te yaşanan bir şeye… Sevmedim ama, yaşanan o ŞEYİ hiç sevmedim… Hatta UTANDIM, yapan adına UTANDIM… İzlerken BU MU dedim, BU KADAR MIYIZ diye de ekledim…
Bu kadarmışız !
Yapılan mı ?
Ekmek dağıtımı…
Ücretsiz ekmek dağıtımı…
Yoksul ellere 1-2 ekmek uzatımı…
Peki, nasıl mı yapıldı o DAĞITIM ?
Daracık dükkanın, yoksul vatandaşlara dağıtılmak üzere bekletilen etek, buluz, kazak dolu rafları arasına istiflendi ekmek dolusu sandıklar… Haber verilmiş öncesinden, belli… Kuyruk oldu kaldırım boyunca… Diğer insanların meraklı bakışları altında o kuyruk uzadıkça uzadı, kalabalık arttıkça arttı… Alınacak 1-2 ekmeğin telaşında bekledi… Kimi tek başına, kimi çocuk arabasında uslu durmayan bebeğiyle, kimi de elinden tutup telaşla geldiği çocuğuyla… Ardından bekleyiş sona erdi, kapı açıldı ve kadın-çoluk çocuk gelenler, bağrış çağrış o 1-2 ekmeğin derdinde uzattı elleri… Bazısının parmakları ekmeklere hemen ulaştı ve kavradı aldığını sıkıca…
Bekleyişleri uzayanların EKMEK BİTECEK kaygısını izlerken, bir çaresizliğin nasıl olup da bu hale getirilebileceğine şahitlik eden biri olarak, yapılan adına çok UTANDIM ve bir şeyi fazlasıyla merak ettim !
Yardım etmek istiyoruz, ANLIYORUM !
Peki, yardım yapmayı niye BİLMİYORUZ ?
Nasıl yapılacağını neden ÖĞRENMİYORUZ ?
Çok mu zor, o ekmekleri, ihtiyaç sahibi mahallelere araçlarla taşımak, belli noktalarda bu dağıtımı yapmak, ki verdiğimiz topu topu TEK BİR EKMEK, hatta İKİ olsun, ÜÇ olsun… Tamam da, o elleri AFİŞE etmesek ya, sessiz sedasız halletsek ya, bir elin verdiğinden diğer eli haberdar etmesek ya…
OLMAZ MI ?
Olmuyor, besbelli…
Karnı tok uyumanın derdinde olanları anlamıyoruz, çok belli…