Dışımız günlük güneşlik İçimiz Eylül Sonbahar
Şair güzel demiş…
Benim de yaralarım var, biliyor musun? Kabuk bağlayan, izi kalan, ta derinlerde acıyan… Alıştım diyemem bu yaralara, ama öğrendim yaşamayı… Kış da olsa, küf de tutsa, bahar kokusu almayı… Bütün yaralara ve en acılara rağmen yaşamayı…
Bana bu kenti anlatıyor…
Kendini bir türlü anlatamayan bu kenti…
Kendini anlatmaya çalışırken biten bu kenti…
Aslında BİTEN değil, BİTİRİLEN bu kenti…
Ama ısrarla da hayal kuran bu kenti…
Siz hiç hayal kurdunuz mu ?
Kayıplarınızdan uzakta bir hayal…
Bir yerde okumuştum…
Der ki orada ;
Bir hayal kurdum… Bir bahçem olsun… Kedilerim dolaşsın o bahşede... Çocuklar oynasın, gülsün, koşsun, evi darmadağın etsin... Olsun... Mutfaktan bir kek kokusu gelsin… Elmalı, tarçınlı mesela... Yer önemli değil... İzmir olsun... İstanbul olsun mesela... New York olsun... San Francisco olsun. Köşede bir bisiklet dursun... Yok, iki tane... Çiçekler olsun her tarafında... Papatya mesela... Sevdiğim koltukta kitabım beklesin… Kitaplarım beklesin… Bir hayal kurdum… Haberlerde öldürülen çocuklardan bahsetmesinler... Tecavüz edenlerden bahsetmesinler... Bir anne, bebeğiyle bir köşede elini uzatıp para beklemesin... Dünyanın hiç bir yerinde hiç kimse kimsenin üstüne bomba atmasın... Çok mu istedim?
Bunun gibi bir şey !
Sanırım olmayacak bir şey…
Bu kentin ve hayallerinin içinde olan BEN de kendi adıma bir şeyler fısıldadım, ki sizi bilmem ! Ama DÜŞÜNÜN ! Her zaman ki gibi DÜŞÜNÜN ! Konuşmasanız da DÜŞÜNÜN ! Hayata eklenen bedeninizi ayakta tutan ruhunuzu DÜŞÜNÜN ! Bu hayatın size eklediği onca şeye sizin ne eklediğinizi DÜŞÜNÜN ! Size eklenenlerle NE – KİM olduğunu DÜŞÜNÜN !
Siz düşünedurun, ben devam edeyim !
Bu kente dair çok yazan biriyim, biliyorsunuz ! Aslında garip olan da nedir biliyor musunuz ? Düştüğüm onca tekrara rağmen çok bir şey değiştirtememişim, ama yazmaya da devam etmişim ! Devam ederken de, konuşmayı unutmuş bir memleketin ÖFKE ve NEFRET dili ile kelime dağarcığını büyütmüş kalabalığında, ama DİĞERLERİ kısmında durup dert anlatmanın ne kadar zor olduğunu fark etmişim !
Aslında bugüne dair konuşacak çok şey var !
Listemin kalabalığında çok şey var !
Bir tanesini bir adım öne alalım !
Yaklaşan seçimleri mesela…
Yok, 2019 değil, 7 Nisan’ı !
ODA seçimlerini !
Antakya’yı !
Açık ve net olan bir şey var ki, Ankara’nın +18 politik (!) algısının hemen her siyasi partide vücut bulduğu yeni (!) Türkiye modelinin bu kadim topraklarda da nefes alıp verdiğine şahitlik ederken, OY hakkım olsaydı eğer, birkaç adım geride kalacağımı fark ettim ! Birkaç adım geride ve ÇEKİMSER ! İzlediklerim konusunda ama ! Gördüklerim konusunda ! İşittiklerim konusunda ! İş slogana gelince MEDENİYETLER KENTİ diyenlerin çizdiği bu son resim konusunda ! BEN İYİYİM ONLAR KÖTÜ diyenlerin bildik filminde !
Marka kent olmak sadece kentin yapısalı ile ilgili değil, biliyorsunuz değil mi ?
İnsanı da var o MARKA içinde ! Tarzı ile… Konuşması ile… Yaşama kattığı değer ile… Kentte yarattığı katma değer ile… Ürettiği ile… Peki, bizlerin bu kentin MARKA’sına eklediğimiz kavgalar, öfkeler bu listenin neresinde ? Sahi, birbirinizi izlerken nasıl bir Antakya görüyorsunuz ? Bu muyuz biz ?
Yok, Antakya BU değil !
Ama sizlere de kolay gelsin !
Kazanacaklarınızın hayrını görün !
Ama bizi ne görün, ne duyun, ne bilin !