Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 85 defa okundu.

Derin bir yoksulluk YAŞAMAYAN anlamaz

Bir kitap…
Adı, Hikayenin Yok Hali !

“Yoksulluk alanında çalışırken karşılaştığımız hikâyeleri en iyi anlatacak kişilerin, o hikâyelerin sahipleri olduğu inancıyla; yoksulluğu doğrudan deneyimleyenlerin sesinin bu kitapta duyulabilmesini amaçladık” denmiş, Derin Yoksulluk Ağı tarafından, kitaba dair…

Ben de aynı düşünenlerdenim…
YAŞAMAYAN anlamaz, diyenlerdenim…

Bugün, ona dair gelsin kelimelerimiz…
Salgının derinleştirdiği yokluğumuz gelsin…
Birbirimizi NE kadar anlamışız, asıl o gelsin…

Gerçeğimiz gelsin !

İşte o kelimeler;
-
Mart ayında ortaya çıkan salgınla birlikte sokakta yükselen “Fazla yemeği olan var mı?” çığlığı ve mamalara alarm takılması... Önümüzde çetin bir yılın, hatta yılların olduğunun ilk göstergeleriydi. Dediler ki, “Bebek bezi yok, mama yok, süt yok, yağ yok, sebze yok, hiçbir şey yok...” Birdenbire durumun yoksulluktan açlığa doğru evrileceğini, bunun da böyle bir hafta içerisinde, bu kadar hızlı olacağını gerçekten düşünememiştim. Özellikle kadınlar, yalnız anneler, bu süreci çok daha ağır geçirdi. Açlıkla mücadele etmek için kendilerince yöntemler geliştirdiler. Bebeklerine mama yerine şekerli su, pirinç lapası, hatta hazır çorba vermek gibi yöntemler... Görüştüğüm kimi anneler, henüz yaşları uygun olmamasına rağmen, bebeklerine mamayı bıraktırdıklarını söylediler.

Yokluk, ama öyle böyle değil...
Sürekli açlıkla mücadele eden aileler…

Sürekli mamayla, bebek beziyle imtihan edilen ve onların gözlerine bakmaktan utanan anne-babalar... Yerel yönetimlerin, salgındaki “açlık” durumunu geç anlaması, bir “yardım kolisi” ile hayatın devam edeceğini sanmaları, bir kez verilen 1000 lirayla bütün bir yılın zararını toparlayacaklarını düşünmeleri, derin yoksulluğu iyice derinleştirdi. Pandeminin ilk yılında, özellikle kağıt toplayıcıları, günlük 30-40 lira kazançla evlerine döndüklerini anlatıyorlardı! O da çıkabildikleri günlerde... Faturalar, biriken kiralar, gıda harcaması derken, işin içinden çıkamayacak duruma geldiler. Yasaklar gevşetilip sokağa yavaş yavaş çıkılmaya başlandığında da durumlarında bir değişiklik olmadı maalesef. Çöplerde, eskisi gibi malzeme bulamıyorlardı artık.
Kâğıt toplayıcıların sayısı artmış, hurda fiyatları düşmüştü.

Salgının sürmesi nedeniyle, çöpleri karıştırmak, onları kovid bulaş riskiyle karşı karşıya getiriyordu. Ve sonunda, birikmiş faturaları nedeniyle önce elektrikleri kesildi. Ardından biriken kiraları ödeyemedikleri için ev sahipleriyle sık sık tartışmaya başladılar. Ev sahipleri, evden çıkmaları için tarihler verdi. Hatta birkaç aileye tarih bile verilmedi, doğrudan sokağa atıldılar.

İşte böyle bir dönemde, Cumhurbaşkanı’nın, ihtiyacı olanların bazı bankalardan çok az faizle kredi alabileceğini söylemesi, birçok yoksul mahallede etkisini gösterdi. Hatta bazı bankaların temsilcileri, kredi vermek için bu mahallelerde dolaşmaya başlamıştı. Çok zor durumda olan kişiler, 5 bin liralık tüketici kredisini çekti. Örneğin destek verdiğimiz kâğıt toplayıcılarından biri, Kasım 2020’de 5 bin liralık kredi aldı! Oysa ne bir mülkü var, ne de sabit bir geliri... Mahallede ziyaret ettiğim iki aile de çektikleri kredinin kendileri için “can simidi” olduğunu, o dönemde pandeminin kısa sürede biteceğine ve bu krediyi de rahatça ödeyebileceklerine inandıklarını söylediler.

Kredi alanlardan biri, eline geçen parayı, barındığı baraka/gecekonduyu daha yaşanılır bir hale getirmek, malzeme satın almak için kullanmış. İlköğretime giden üç çocuğu ve bir bebeğiyle yaşadığı eve, en azından farelerin girmesini engellemiş böylece. Fakat son dört aydır, aylık 190 lira olan kredi taksitini ödeyemediğini; gıdaya, mama ve beze erişimde zorlandığından, günlük kazancını temel ihtiyaçlar için harcadığını anlatıyor. Kredi çeken ve okuma yazma bile bilmeyen başka bir kadın, bankadan sürekli gelen uyarı mesajlarını ilköğretime giden oğlunun ona okuduğunu aktardı bana. Geceleri uyuyamadığını, cezaevine girmekten çok korktuğunu söylüyor. Her ikisi de günlük iş yapıyorlar. Kilometrelerce yol yürüyüp, kağıt topluyorlar, mendil, su satıyorlar, temizliğe gidiyorlar. Günlük 50 lira kazanıyorlarsa 20’sini, 30 lira kazanıyorlarsa 10 lirasını, ay sonunda gelecek kredi borcu taksitini ödemek için biriktiriyorlar. Taksit birikmiyor, ama evde aç kalan bebeğin çığlığı, kredi borcu için biriken parayı eksiltiyor her seferinde...
-

Düşünün…