Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 207 defa okundu.

Defnedeki zeytinliklerden Asideki Roma terkine BİZ

Louis Malle’nin dediği gibi, “Sanki bir sisin içerisinde yürüyor gibiyiz... Sanki hepimiz transa geçmişiz... Etrafta zombiler gibi geziniyoruz... Bütün gün, bilinçsiz makineler gibi dolanıyoruz ve bu arada da bütün bu öfke, tasa ve huzursuzluk içimizde büyüdükçe büyüyor…”

 Tüm gün göz göze geldiklerimizin bizde yarattığı his mi?

 Bundan çok farklı değil…

 Garip değil mi sizce de ? Yaşayan, yaşamak için nefes alan, alıp verdiği nefesin kalbine tüm duygularını yüklemiş bir insanın gözlerinde hayata dair ufacık bir tepki arıyorsunuz, ama yok ! Bulamıyorsunuz ! Israrla o bir çift gözün içinde yaşam belirtisi arıyorsunuz, ama nafile ! Elleriniz boş, geri dönüyorsunuz !

 “Hayat, alışkanlıklara dönüşüyor” demişti bir arkadaşım…

 Haksız değil…

Alışıyoruz her şeye…

Alıştırılıyoruz başa gelenlere…

Şükrediyoruz eldekine, ötesini aramıyoruz…

Avuçlarımızın orta yerine konanlar yetiyor bizlere…

Bizden beklenenleri biliyoruz zira, fazlasını deşmiyoruz…

Kimseyi öfkelendirmeden, kızdırmadan yaşamayı öğreniyoruz…

Yaşamlarımız, bir kuklayı ayakta tutan o ipleri kavrayanlar…

O eller, bizi yönetenler, yaşam rotalarımızı belirleyenler…

Bugünden yarına umudumuzu ayakta tutanlar…

Hastalıklı bir rüyanın karabasanı gibi…

İçinden bir türlü çıkamadığımız…

Debelendikçe de battığımız…

Sonunda geç kaldığımız…

Ve vazgeçtiğimiz…

 Yok…

Haksız değil…

Alıştık böylesine…

 Yazıp çizdiklerimizin bizlerde kalmasına sebep de bu değil mi sahi ?

 Yazar’ın dediği gibi, “Herkes, bu garip sisin ve bilinçsiz hislerin içerisinde yüzüyor gibi...” Aslında fazlası… Sizi bilmem ama, “niye hiç kimse gerçekte ne düşündüğünü söylemiyor” diye sorup duruyorum kendi kendime… Yok, bulamadım ! Henüz cevap bulamadım ! Ama bugün yaşamlarımızın geldiği hale bakıp da ‘niye bu haldeyiz’ kısmına ‘bu yüzden’ deyiverdim ! Hakkettiğimizi yaşıyoruz aslında ! Sessiz ve kör kaldığımız her şeyin dönüp dolaşıp bize geri geldiğini fark etmeden yaşıyoruz… 

 Murathan Mungan ne güzel söylemiş… “Aynı sorunu yaşıyor, aynı tedirginliği paylaşıyor olmamız, birbirimize yardımcı olmamıza yetmiyordu... Ördüğümüz duvarın yorgunluğuyla arkasına sinip çöktüğümüz kendi güvenli bölgemizde ötekinin atlayıp buraya gelmesini ya da tamamen çekip gitmesini bekliyorduk...”

 Peki, ne mi yapsak ?

 Herkesi kocaman bir alanda toplasak, ardından da tek tek sorgulasak ve desek ki, ‘kalk ve konuş’ ! ‘Şu ana kadar niye konuşmadan bekledin’ diye eklesek hatta… ‘Gördün, duydun ve bildin, ama şu ana kadar hep inkar ettin’ sorgusunda cevap istesek… Savunmalarını alsak ! Masumiyetlerini ispata davet etsek ! Yaşanan cinayetlerin şahitliğinden kaçan vicdanlarına dokunsak !

 Yine de konuşmazlar mı ?

 Ali Ural, bir yazısında, “Denemediği bir şey kalmayan insan, acaba bir gün -insan- olmayı deneyecek mi ?” diye sormuş… Ben de sorayım mı ? Yoksa ağır mı kaçar ? Kaçmasın… Çünkü konu ne BEN, ne SEN ne de bir diğeri… Ama BİZ ! Bu yaşam, elimizdekiler, avucumuzda kalabilenler, parmaklarımızın arasından kayıp düşmesinler diye kendimizi paraladığımız şeyler…

 O yüzden…

 Bu kentin tarihine, doğasına, kültürüne, bizi biz yapan her şeyine, ama en çok da insanına, nefes alıp veren her bir canlının yaşamına dokunmaya çalışan buradaki yazıları okumayın sadece, KALKIP KONUŞUN, okuduklarınızın sorgusunda SORUN, cevapsız kaldığınız her ana İSYAN edin, vicdanınıza ters gelenler varsa İTİRAZ edin, KORKMAYIN, kelimelerinizin cümle halleri arasında gezinin ve sonunda yine bu köşeye dönün ve en azından DENEDİM deyin…

 Sahi, kaç kişiyiz?

Deneyen kaç kişiyiz ?