Bugün okuyalım Beraber okuyalım
İşiniz, bazen hayatınız olabiliyor…
İşte bu, beni anlatıyor !
Az zaman, ama yapılacak çok şey var hep ve… Kitap okumaya hep çok az zaman kalıyor ! Biraz da bu yüzden, okumaktan en çok keyif aldığım bir yazarı taşıdım bugün bu köşeye… Elif Şafak’ı, kelimelerini, bazı romanlarından alıntılarla beraber okuyalım istedim…
Elif Şafak, yazı yazmayı şöyle tanımlamış: “Yazı yazmak, yolculuk etmek demek... Devamlı yollarda olmak... Başka yüzyıllara, başka kıtalara, başka hayatlara uzanan bir seyrüsefer… Hayaller ve hikayeler aleminde sonsuz gezintilere çıkmak demek, roman yazmak... Ve kaybetmek yolunu, yönünü, kendini... Varmak değil ki aslolan, sadece ve sadece gidebilmek...”
Haklısınız…
Her bir alıntı, kendi içinde çok şey…
O yüzden de bugünün molasının kelime yükü oldukça ağır !
Hadi başlayalım…
Romanlar arasında kısa bir yolculuk yapalım…
Pinhan, 1997
----------------
Korktu… Gidip de varamamaktan değil, varıp da dönüş yollarını kaybetmekten değil, dönüp de geride bıraktıklarını yerlerinde görememekten değil, bir kendini bulmaktan, bulduğundan korkmaktan korktu…
Şehrin Aynaları, 1999
--------------------------
“Korktuğun zaman bil ki”, dedi fısıltıyla, “korku da, cesaret de, aynı çemberin parçalarıdır… Bil ki, çember senin içindedir. Demek ki, korkak olduğun kadar cesur olabilirsin... Ne kadar derine düşersen düş, bir o kadar yükseğe çıkabilirsin... Daima çemberleri hatırla... Korkuya tosladığında, felakete uğradığında, çukura düştüğünde tek yapman gereken, çemberde yürümektir, ta ki zıt parçaya ulaşana dek... Sebeb-i felaketin her neyse, onun zıddına ulaşana dek…
Bit Palas, 2002
----------------------
Bir çizgi üzerinde yürüdüğünü zannediyorsan, bir şeyleri geride bıraktığını, bir yerlere varabileceğini de sanırsın... Ama çembere göre anlıyorsan hayatı, ilerleme diye bir şey söz konusu olamaz. Tekerrürlerle barışık mısın, değil misin, mesele bu ! Makyavelli gibi bir adam, tekerrürle barışık olamaz. Tekerrürler hazmetmek ne demek ? Şu anda yaşadığın hayatı gene yaşayacaksın demek... Yarın, bugünden o kadar da farklı olmayacak ! Nietzsche’nin Rousseau için sorduğu soruya geliyoruz... Yalnız ömrünün en yalnız saatinde şöyle mini minicik bir iblis inse cehennemden, geçse karşına ve dese ki, “Korkma kardeşim, sana garanti veriyorum, ölüm diye bir şey yok... Tekerrür var sadece... Şu ana kadar yaşadığın her şeyi gene yaşayacaksın... Aynen yaşadığın gibi… Sonra gene, sonra gene… Bu böyle, ebediyen devam edecek” ! Ne hissedersin o zaman ? Bu hayatı tekrar tekrar yaşamaya kaçımız tahammül edebilir ? Makyavelli gibi bir adam, hayata tahammül edebilmek için çemberi bir yerinden kesip, çizgiye dönüştürmek zorunda... Ondan sonra ilerleme fikri de doğar, bireycilik de…
Baba ve Piç, 2006
---------------------
“Rabbim” dedi, “Bana ya gafillerin rehavetini ya da alimlerin metanetini ihsan et... Hangisini seçersen seç, minnettar kalırım, ama yalvarırım, beni hem bilgili hem güçsüz kılma !
Aşk, 2009
------------
Hakk’ın, karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol ! Bırak, hayat sana rağmen, seni hırpalayarak değil, seninle beraber aksın… “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme… Nereden biliyorsun, altının üstünden daha iyi olmayacağını ?
Evet…
Bugünün okumaları bitti !
Sizi bilmem, ama ben, her bir kitapta ayrı bir hayat keşfederim, ki alıntılar da o hayatlara dairdir hep…
Açlığımıza dair…
Belki de ne kadar doymak istediğimize !