Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 115 defa okundu.

Bugün bir konuğumuz var Onun da gündemi helalleşme

“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta helalleşme kavramını kullanarak önemli bir açıklama yaptı. Her türlü siyasi taktik ve hesaptan, ittifak ve seçim tartışmalarından bağımsız bir şekilde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını, toplumsal uzlaşma ve ülkemizin iç barışı açısından çok önemsiyor ve yürekten destekliyorum.”

Türkiye’de, konuşurken kendisini dinleten, dinletebilen çok az siyasi vardır, ki HATİP olabilmek de bir meziyet bence… Selahattin Demirtaş’ı hem yüz yüze dinleyen hem de takip eden bir Gazeteci olarak, bu açıdan başarılı bulan biriyim…

Evet…

Bugünkü sayfa konuğumuz, Demirtaş…
Konumuz ise acılar, öfkeler, helallik istenenler…

Bence bu konuda söyleyecek çok şeyi olanlardan biri, Demirtaş…

O yüzden, beraberiz…

Demiş ki… “Geçmiş hatalarımızla samimi, dürüst ve cesur bir şekilde yüzleşip, karşılıklı helalleşmeden, hiçbir sorunumuzu kalıcı olarak çözemeyiz.”

Samimi olamadık bir türlü, haklı…
Dürüst davranamadık birbirimize, çok haklı…

Ve her iki durumda da cesur bir duruş sergileyemedik !

Beklediğimiz mi ?

“Helalleşme veya yüzleşme dediğimiz şey, geçmişin hatalarından sorumlu olanları bulup suçlamak ve cezalandırmak değildir. Geçmişteki hataların, acıların bir daha asla tekrarlanmayacağına dair, tüm kesimlerin birbirlerine ve elbette devletin tüm kesimlere teminat vermesidir. Bunun için de hataların varlığını ve sonuçlarını kabul ederek, içten bir şekilde özür dileyebilmektir. Her şeyden öte, toplumun travma sonrası tedavisi için gereklidir bu. Bir arada güven ve huzur içinde yaşayabilmek, birbirimizin yüzüne bakabilmek, birbirimizi sevebilmek için gereklidir. Bunları sağlamadan, hangi toplumsal zemin üzerinde uzlaşıyı ve demokrasiyi kurabiliriz ki?”

Haklı…

Helalleşmeye, yüzleşmeye, birbirimizle barışmaya çok ihtiyacımız var…

Demirtaş, kendisini de unutmuyor, o helalleşme noktasında ve “BEN DE…” diyebilecek kadar da cesur davranıyor ve diyor ki… “Bu durumumuza rağmen, bizim de halka karşı özür borcumuz var. Ben, şahsen, bu özeleştiriyi ve özür dileğimi halka sunmaktan geri durmam. Özeleştirimizin muhatabı, siyasetin aparatına dönüşmüş mahkemeler değildir elbette. Bununla birlikte, halkımıza, tüm Türkiye toplumuna sözümüz olsun… Biz de kendi hatalarımızla yüzleşecek ve hep birlikte helalleşeceğiz.
Evet, sorunları biz yaratmadık, sorunların kaynağı biz değiliz. Ancak siyasetçiler olarak, eğer doğru ve başarılı bir politika izleseydik, çözümsüzlükten beslenenlerin ekmeğine, istemeden de olsa yağ sürmemiş olurduk. Kendi adıma bu sorumluluğu her zaman kabul ettim ve halen aynı noktadayım. Kimlik siyasetini aşarak, toplumun tamamını kucaklamayı başarmalıydık. Şiddetin tümden devre dışı kalması için siyasetçiler olarak daha fazla inisiyatif almalı, öne çıkmalıydık.”

Bir kitapta okumuştum…

Şöyle diyor orada;

“Kapılarımı kapattım Füsun, pencerelerimi de kapattım. Dışarıdaki dünya beni yoruyor, dışarıda dursun…”

Birbirimizi bu hale getirdik, ki aslında konu da bu, kavgamız da !

O yüzden, Demirtaş gibi yapmak ve önce kendimizde durmayı bilmek gerek !

Çünkü helalleşmek için önce yüzleşmek gerek !

…düşünün !