Bu kenti yönetenler Bu yazı sizlere gelsin
Ne kadarız ? 1 Milyon olduk mu ? Yoksa çoktan geçtik mi ? Geçmişizdir… Eldeki ‘kontrolsüz’ Suriyeli kalabalığının şehirlere özgürce dağıtıldığı bir ülke gerçeğinde, çoktan geçmişizdir… Peki nasılız ? Ne haldeyiz ? Şehirciliğimizin çıtasında ne kadar eksiğiz ? Yoksa tamam mıyız ? Bittik mi ? Yapılması gereken her şeyi yaptık mı ? Slogan yarışımızda ‘medeniyetler kenti’ diye havasını attığımız Antakya bağlamında bakarsak eldekine, mesela bir Berlin miyiz ? Belki bir Londra ! Yoksa Brüksel mi ? Yoksa abarttık mı ? Düşelim o zaman… Nereye kadar mesela ? Asya’da bir şehre mi yoksa Ortadoğu yetmeli mi ? Bakarsınız Afrika’ya kadar uzanırız… Ne dersiniz ?
Haklısınız !
Bilemedik…
Eldekini ölçemedik…
Örneklerle gidelim o zaman ! Ona göre karar verelim, ki ilk örneğimiz refüjler olsun mu ? En ‘Allahlık’ hallerimiz hani ! Kaderine teslim alanlarımız… Çünkü çokça bakımsızız… Bakımsız derken, kirin ve çöpün içindeyiz… Bazen tüm bu yükten, hele ki sulama derdinden, hele ki çimlendirmeden kurtulmak için ‘beton’ dolduruyoruz o kısımlarımızı… Sen sağ ben selamet ! Var mı daha kolayı ? Tabi unutmadan, elde avuçta kalan toprağı ‘taş ve bir takım malzeme’ ile renklendirip ‘desenler’ yapıyoruz, ki bu da var olanın bakımından bizi kurtaran ‘çözümlerimizden’… ! Yok, kimse anlamıyor ! Rahat olun ! Aksine, tebrik ediyor ! Alkışlıyor !
Bir de şu saksılar ! Kent merkezinin hemen her yerindeler… Ama bunu yapan sizler de haklısınız !!! Koca Antakya’da birkaç yer dışında TOPRAK bırakmadınız ! Çiçek ekecek toprak bırakmadınız ! Oysa ki ekip-ekip sökmeyi ne kadar sevdiğinizi bilmiyor değiliz ! Her yere saksı yerleştirmeniz de bu yüzden ! Öyle mi ?
Biraz ilerleyelim mi ? Defne’de bulunan tarihi eserlerin olduğu yerde batıp-çıkan bir projenin bize anlattıklarına kulak kabartalım… Çünkü burada da işimiz bitmiş ! Hatta onca mozaiği, yerinden taşınması mümkün olmadığı ilk elden açıklamış tüm o yapıları bile kaldırıvermişiz ! Bir mucizeye imza atmışız ! Onca mozaiğin tek bir taşına bile zarar vermeden depolamışız ! Aylar sürecek bir işi günlere, haftalara sıkıştırmışız ! Ama ağzımızı da sıkı tutmuşuz ! Ser verip sır vermemişiz ! Ne topraktan çıkanı ne de çıkanların ne olduğunu anlatmışız ! Ağızlara bir parmak bal çalmışız, susan susmuş, konuşanları ise sallamamışız ! Bu kentin markasında rüzgar estirecek mozaik buluntularını, ‘reklama da pazarlamaya da ihtiyacımız yok’ diyerek, elimizin tersiyle bir kenara itmişiz…
Cumhuriyet Caddesi’nin HATSU noktasında karşınıza çıkan11 Eylül Reyhanlı Şehitleri Bulvarı’na ise bir AY bir de YILDIZ eklemişiz… Yetmemiş, AY ve YILDIZ’ı oturttuğumuz kaidenin üzerine altın sarısı harflerle UPUZUN bir cümle yerleştirmişiz… Burasının bir kavşak noktası olduğunu ise umursamamışız… Bu kadar uzun ve sıkışık harflerle yazılmış bir ifadeyi, döner bir kavşakta ‘kim nasıl okur’a TAKILMAMIŞIZ, ki ‘bizim bilmemiz yeter’ deyip geçmişiz… ‘Okumak isteyen de bir zahmet yaklaşıp baksın’ diye eklemişiz…
Kent merkezinde de duralım mı ? Önce Müze’de, hani eskisinde… Terk edilmiş gibi görünende… Ama içindeki mozaiklerin son 4 senedir taşınmadığında… Niye mi bekliyoruz ? Ya yer yok ya da var olana taşıma konusunda isteğimiz yok ! Belki güvenimiz yok ! Hangisi ? Bilmiyoruz, ama bekliyoruz… Beklerken de, birinci derecede deprem bölgesi olan Antakya’nın kalbine ekli müzedeki mozaikleri, birkaç kaldırım taşının üstünde yükseltiyoruz, ardından da duvara dayayıp bekletiyoruz… Yeni açılan Müze’deki depreme karşı duyarlılığımızı reklam ederken, eskisinde beklettiğimiz mozaiklerin halleri ile kendimize güldürüyoruz ! Ama gelen eleştirileri de umursamıyoruz ! ‘Konuşan konuşsun’ diyoruz, ki ‘ağzı olan konuşuyor’ diye ekliyoruz…
Biraz daha yürüyelim mi ? Bir dönem yerel idare tarafından sürdürülen bir alt yapı çalışması sırasında bulunan, Saray Caddesi’nin hemen başındaki Roma kalıntısının başında duralım mı ? Etrafını balkon demirleri ile çevirmişiz, olmamış mı ? Hatta heyecan olsun diye bilgilendirme tabelası bile koymamışız ! Bakan ‘baktığına’ yorum katsın diye ! Gördüğüne kendi hikayesini eklesin diye ! Çünkü biz o hikayeyi biraz bozmuşuz ! Toprağın altında kalan binlerce yıllık Roma’yı restore ederken ‘çimento’ kullanmışız ! Çıkanı da o çalışma sonunda yepyeni hale getirmişiz !
Evet…
Buraya kadar, yönettiğiniz kente dair konuştuk !
Aslına bakarsanız, yönetemediğiniz kente dair…
O yüzden, artık sahip çıkmasanız !
Böyle sahip çıkmasanız !
Çünkü bittik !
Eldekini de bitirdik !