Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 423 defa okundu.

Bizler ve kocaman doğrularımız Bir de diğerleri ve mükemmel yanlışları

5 kareden oluşan bir kara kalem çalışmasına denk geldim geçen gün…  Orada anlatılan hikâyeyi size de anlatmak istedim… Sanırım en çok da, içinde yaşadığımız toplumun geldiği o son hali özetlediğinden… Yanı başından çokça geçtiğimiz bir gerçek olsa da, görmezden geldiğimizden…

 Anlatılan mı ?

Çizerin kaleminden damlayan çizgilerde küçük bir kız çocuğu var !  Tüm çocukluğu; anne ve babasının azarları, eleştirileri, öfke nöbetleri, suçlamaları, kısıtlamaları arasında geçen bir kız çocuğu…  Yaşamı boyunca benzer baskıları görür…  Ona sürekli ‘ne yapması gerektiği’ anlatılır… Rolleri (!) hatırlatılır… Ne istediği asla sorulmaz… Ne istediği merak dahi edilmez… O hep dinleyen taraftır… Ve hep suçlanan taraf… Zaman içinde çok şeyini kaybeder… En çok da özgüvenini… Hayata dair inancını… Ve sonunda o kadar kaybeder ki kendini, vazgeçer !

Yaşadığı baskı ve eziklik öyle bir hale gelir ki, artık o bir çividir, hayatına dair HERKES ise birer çekiç !

*

Tanıdık geldi mi anlatılan ?

 Siz ne söylersiniz böylesi bir duruma bilmem ama, benim diyebileceğim tek şey şu ki…

 İZİN VERME ! Hayatının yönetmenliğini başkasının yapmasına izin verirsen, sürekli o insana oyunculuğunu beğendirmek zorunda kalırsın... BUNU YAPMA !

 Aslında bu bize dair bir hikâye… Türkiye’nin hikâyesi… Bu ülke çocuklarının hikâyesi… Milyonlarca evin dört duvarı içine sıkışan yaşamların dışarıya çok fazla taşmayan hikâyesi… Birbirini yavaş yavaş tüketen bizlerin hikâyesi…

 Şimdi gelelim diğerlerine…

Kendimize UZAK tuttuklarımıza…

 İlk hikaye ile başlayalım mı ?

 *

Çocuk yere düştü… Annesi öndeydi ! Döndü, çocuğa gözünün köşesiyle baktı ! Çocuk da yere düştükten sonra kafasını kaldırdı ve annesinin gözlerine baktı… Anne sakindi… Çocuk, panik olacak bir şey olmadığını anlayınca ağlamaya gerek bile görmedi…

Ben ise olayı çözemiyorum… Çünkü bizde çocuk düştüğünde, illaki biri gidip onu kaldırır... Sonra dayanamadım, gidip annesine sordum, ‘niye çocuğu kaldırmadınız’ diye ! O da, ‘çocuğum kendisi kalkmasını öğrenecek, yoksa hep arkasında birini bekler…’ dedi ! Şimdi bana niye “o 8 milyonluk ülke Volvo’yu yapıyor da 80 milyonluk ülke onun kapısını yapamıyor” diye sormayın…

İsveç, ailelere, dünyanın en ileri çocuk destek, teşvik ve yardım paketlerini sunmasına rağmen, aileler, çocuk yapmak için bin kere düşünüyor ! Niye? Çünkü o çocuğu yetiştirmenin çok ciddi bir sorumluluk olduğunu biliyorlar ! Çocuk yapmak 10 dakikalık iş… Bunu dünyada bilmeyen yok ! Ama onu büyütmek, dünyanın en zor ve en uzun projesi…

 Şimdi gelelim ikinci hikâyeye…

 *

Bilkent’te, rahmetli bir Amerikalı hocanın ofisindeydim… Ofise bir kız girdi… Çok kibardı ! Bekle, bende öğrencisi sandım, ki sonra kız çıkınca kızı olduğunu öğrendim... ‘Nasıl bu kadar anlayışlı bir çocuk yetiştirebildiniz’ diye sormadan edemedim... Hoca, ‘gel iki kahve yapalım, anlatayım’ dedi... Kahveleri yudumlarken döndü ve şunu dedi… ‘Kızım, 13-14 yaşlarında iken ilk defa bir gece partisine gidecekti… Çağırdım, taksi parasını verdim ve ‘kızım sana bir çift lafım var’ dedim, ‘buyur babacım’ dedi... ‘Bak’ dedim… ‘Partiye gidiyorsun, eğleneceksin… Ben de yürekten eğlenmeni istiyorum… Orada, yaşıtın bir ergen büyüklük taslayıp ağır bir içki içebilir, sana da önerebilir, denemek isteyebilirsin… Orada başka bir erkek, ot sigarası içip ukala takılabilir, denemeni isteyebilir, birkaç nefes alabilirsin... Birinden hoşlanabilirsin… Evine davet edebilir, gidebilirsin, kalmak isteyebilirsin… Ama unutma, eğer eğlence sonucu hamile kalırsan, keyfin senin belası bizim değildir… O çocuğa bakacak sen olacaksın ! Ona göre, yorganına göre ayağını uzat…’ Kızım utandı ve ‘tamam’ deyip gitti... Annesi, ‘acaba biraz fazla mı söyledin’ dedi ! Ben de, ‘bin kere söyleyeceğime bir kere söyledim’ dedim... Kızımız, gece yarısı geri döndü… Annesine, “ben bu kadar sorumluluk alacak kadar büyük değilim” demiş…

 Evet…

 Bu ülke çocuklarının kısacık yaşam hikayelerinin başlangıç cümlesini, “Yaşadığı baskı ve eziklik öyle bir hale gelir ki, artık o bir çividir, hayatına dair HERKES ise birer çekiç…” ifadesindeki SİNMİŞ zavallı bir bedene dönüştüren bizlerin düşünmesi gereken çok şeyi olmalı !

 Ne dersiniz ?