BİZLER küçük çakıl taşları
Biz insanoğlunun, Tanrısal yaratım sürecinden çıktığımız ilk andan itibaren izlenme seviyesi oldukça yüksek bir yaşam seyri oldu aslında… Doğduk, nefes aldık, savaştık, öldürdük, değiştirdik, yıktık, bozduk, ekledik, çıkardık…
Aslında bu sürece Derya Karagözoğlu devam etsin, ki o resimlesin dünden bugüne gelen halimizi, ardından son noktadan biz devam edelim ve o bahse konu ÇAKIL taşlarına gelelim…
*
Sesi, kelimeleri, dili, konuşmayı keşfettin… Şiirler, romanlar yazdın… Toplu tecavüzler-soykırımlar yaptın… Gezegenin dışına adım atmayı başardın, aşık oldun… DNA şifreni, atomu çözdün, kendi türünü sömürdün… Zihninde tanrılar, inançlar, ödüller, cezalar, çok estetik ve çok tuhaf ritüeller yarattın.
Ses dalgalarının havadaki farklı frekansta titreşimleri çok ilgini çekti, notaları, müziği yarattın… Senfoniler besteledin. Yaktın, yıktın, viran eyledin… Yaptın, kurdun, inşa ettin.
Bir kuşun kanadına ağladın, milyonlarcasını katlettin. Çok acı çektin, çok acı verdin. Doğayı hep çok sevdin, çok ilgi duydun, tuvallere rengarenk nakşettin, ama en çok da onunla yarıştın, savaştın, gözünü kırpmadan habitatları sonsuza dek değiştirdin.
Çok yedin obez oldun, aynı çağlarda açlıktan öldün… Hep çelişkilerle dolu oldun; incelikli ve kaba, derin ve sığ, karmaşık ve çok basit… En çok da hep merak ettin, hep merak ettin…
Bilişsel evrim sürecin seni nereye götürecek ?
Fiziken neye benzeyeceksin ?
Önümüzdeki sezonlarını izleyemeyecek, bilemeyecek bir Sapiens olarak, macerana tanıklık edecek yeni nesilleri fena halde kıskanıyorum…
*
Bu kadar şey YAŞAYAN ve YAŞATAN bir canlı türü olarak bir şeyi ise hiç sevmedik… !
Eleştiriyi !!!
Oysa ki…
Eleştiriden korkuyorsan eğer ;
bir şey söyleme,
bir şey yapma,
bir şey olma…
demiş Elbert Hubbart…
Haksız mı ?
Değil…
O yüzden konumuz, kazanılmış EXPO… Kazanan (!) Hatay… Kazandıranlar… Kazanma şeklimiz… Hatta anlatma biçimimiz… Ardından da, diklenişimiz ve sorguların eleştirisine etiketlediğimiz…
En sonuncusu mu ?
“Dünya ciddi bir ilerleme kaydediyor, teknoloji ve kalkınma yönünden adımlar atıyor, hamleler yapıyor. Bizde ise AYAK OYUNLARI ve DEDİKODULAR almış başını gidiyor. Bizi de bu ayak oyunlarına çekmek istiyorlar. Bizim, ‘KÜÇÜK ÇAKIL TAŞLARI’yla işimiz olmaz. Sevdası ‘HATAY’ olanlar, Hatay için hazırladığımız projelerde bize destek olurlar.”
O ‘küçük çakıl taşları’ bizler miyiz, merak ettim… Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın savurduğu bu kelimelerin hedefinde BİZLER mi varız, merak ettim… Kazandığını kendi şehrine anlatamayanların kurumsal diklenişinde BİZ mi varız, ciddi ciddi merak ettim…
Ama en çok da…
Sahi…
EXPO ile 300 dönümlük ‘kurtarılmış’ bir ADA yaratıp, o ADA içine hapsedeceğimiz bir HATAY’ı anlatınca NE kazanacağız ? Ki önce aslını yaratabilseydik keşke… Önce o 300 dönümün dışında kalan BİZ’i YAŞANABİLİR kılsaydık… Gelenlere ‘hosgeldin’ diyebilecek hale getirebilseydik… Tarihin ve kültürün kat kat medeniyet eklediği topraklara YÜREKTEN sahip çıkabilseydik… Eldekini bile-isteye koruyabilseydik… Aslına uygun tutabilseydik…
Tüm bunların ardından da SUS işareti yapma hakkına sahip olabilseydik…