Bizden gidenleri bildik mi Peki hepsi gitse ne olurdu bunu bildik mi
1915’in sessizliğinde ilerlemeyi seviyoruz… Konuşmuyoruz… Ne olduğuna dair, sorgulamıyoruz… Suçlamak kolay geliyor… Acıları yarıştırmak da… Birilerini suçlu ilan edip, kendimizi aklamak da… 6-7 Eylül Olayları da buna dair… Bu topraklardan gönderdiklerimize dair… Korkutup kaçırdıklarımıza dair… ÖTEKİ denen hikâyenin kurbanlarına dair… Onlara dair de konuşmadık… Ne olduğuna dair, sorgulamadık… Çünkü suçlamak yine kolay geldi… Acıları yarıştırmak da… Birilerini suçlu ilan edip, kendimizi aklamak da…
Bugün, ÖTEKİ hikâyemiz konuşsun… Konuşmakla da kalmasın… ÖTEKİ dediklerimize GİTSİN diyelim hatta… Ama gittiklerinde, kayıplarımız ne, ona da bakalım… Gidenlerle beraber GİDENLER ne, ona çok yakından bakalım… Ve bu toprakları TOPRAK yapan insanlığımızın bereketinden ne de çok kaybetmişiz, biraz bunda duralım…
O halde bugünkü paylaşım gelsin…
Anadolu’nun hikâyesi, kendini fısıldasın…
Fısıldarken de, “GİTSİNLER Mİ?” diye sorsun…
Hadi başlayalım…
-
"Önce Ermeniler gitsin…
İstanbul'u İstanbul yapan değerleriyle ama…
Dolmabahçe Sarayı'nı, Çırağan'ı, Kuleli'yi, Selimiye Kışlası'nı, Malta Köşkü'nü, Beyazıt Kulesi'ni, dünyanın hayranlıkla bakakaldığı mimarilerini de alıp gitsinler.
Giderken Ermeniler… Güllü Agop'u, Ara Güler'i, Mıgırdıç Magrosyan'ı, Onno Tunç'u, Garo Mafyan'ı, Adile Naşit'i, Cem Karaca'yı da unutmasınlar. İpek puşularını, Potinlerini, Nacarlarını, Vodistlerini, Çilingirlerini, Çömleklerini, Bakırlarını da alsınlar yanlarına... Topiği, Kuzu kapamayı, Çılbırı, Ciğer bohçasını da alsınlar...
Kürtler de gitsin… Kilimlerini, keçelerini, ilmek ilmek dokudukları halılarını denk edip gitsinler. Yaşar Kemal'i, Ahmet Kaya'yı, Yılmaz Güney'i, Ahmed Arif'i, Aynur Doğan'ı sakın unutmasınlar. Cigerxun'u, Ahmede Xani'yi, Mem u Zin'i, Balıklı Gölü, Aynzeliha'yı, Surları, burçları Deliloyu, Halayı, Çaçanayı, Şemameyi de yanlarına alsınlar.
Zazalar da gitsin… "Homa zanu kafır kamu" diyerek…
Süryaniler de terk etsinler bu toprakları… Telkariyi, Basmayı, Nahit ustalarını, dokumalarını, Dayr-ul Zaferan'ı da alsınlar yanlarına. Ha, Coşkun Sabah'ı da unutmasınlar!
Rumlar da gitsin… Giderken cumbalı ahşap evlerini, Arnavut kaldırımlarını ve Selanik türkülerini, o güzelim Rum Meyhanelerini, rakılarını, mezelerini de alıp gitsinler...
Bulgarlar da gitsin… Şarkılarını, türkülerini; "Ayletme Beni"yi, "Arda Boyları"nı, Akıtmalarını, Börek, çörek, bozalarını, Komik aksanlarını, Naim Süleymanoğlu'nu, Sabahattin Ali'yi unutmasınlar…
Çerkesler de terk etmeli bu toprakları… Ama terk ederken; Türkan Şoray'ı, Nazım Hikmet'i, isterlerse Çerkes Etem'i de götürsünler…
Lazlar; Fıkralarını, takalarını, horonu, hamsiyi, muhlamayı, hatta Kazım Koyuncu'yu da götürsünler.
Romanlar; toplasınlar sazlarını, darbukalarını, çadırlarını… Alıp gitsinler Neşet Ertaş'ı, Adnan Şenses'i, engin hoşgörülerini, hamam sefalarını...
O mozaiğin bütün renkleri gitsin…
Kalsın SİYAH-BEYAZ…
O aşure kazanının bütün çeşitleri yok olsun…
Kaynasın o bulamaç…
Kalın bir başınıza…
Bir dağ kadar sessiz…
Bir çöl kadar ıssız…
Bir bulut kadar ağlamaklı…
Bozkırın ortasında tek başına açan bir çiçek…
Yapayalnız bir ağaç gibi...
Irkınız,
Diliniz,
Dininizle bir tek siz kalın…
Sonra birbirinizin yüzüne bakarak uzunnn uzunnn...
"O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler" diyerek…
-
Evet…
Şimdi düşünün…
Bugünün ÖTEKİ hikâyesinde kimler var, bunu…
Ama en çok da, yeni ÖTEKİ hikâyelerini alkışlayanları…