Birinci elden düşmüşüz İkinci el insanlarmışız
…Çoğumuz İKİNCİ EL insanlar haline geldik. Okuyoruz, üniversiteye gidiyoruz, büyük oranda bilgi BİRİKTİRİYORUZ. Bu bilgiler, BAŞKA insanların düşündüklerinden ve söylediklerinden oluşuyor. Topladığımız bilgileri başkalarının söyledikleriyle KIYASLIYORUZ. Orijinal HİÇBİR ŞEY yok. Yalnızca TEKRAR ediyoruz, tekrar ediyoruz, tekrar ediyoruz. Ve biri bize, “düşünce nedir, düşünmek nedir?” diye sorduğunda, yanıt veremiyoruz…
Tespit mi ?
Jiddu Krishnamurti’den…
Haksız mı ?
Cevap verebiliyor muyuz ?
Kendinize dürüst olun, bugüne kadar hayat adına KAÇ KEZ ayağa kalkıp da BURADAYIM dediniz ve BEN SİZLERDEN FARKLI DÜŞÜNÜYORUM deyip cümlelerinizi ÖZGÜRCE dile getirdiniz, getirebildiniz ?
Açık açık soruyorum…
Kaç kez ?
1 mi ?
2 mi ?
Belki 5…
Fazlası mı ?
Hadi ama, dürüst olun kendinize…
Hiç mi ?
Peki, NİYE ?
Niye kalkmadınız ?
‘Bilmiyorum’ dediğinizi duyar gibiyim… Belki de gerçekten de bilmiyorsunuz… Niye bu durumu yaşadığınızı ! Hayata dair niye bu kadar uzak bir seyirci konumunda kaldığınızı ! İçinizde büyüyen ACABALAR noktasında durup adımlarınızı niye gerisin geriye çektiğinizi !
‘Farkında bile değilim’, dediğiniz anlar gibi !
Bazen bir şey yapar, söyler, ama hatırlamazsınız !
Yaşamlarımızın geldiği hal bu…
Lev Nikolayeviç Tolstoy güzel özetlemiş bu kısmı ;
…En iyi insan; temelde KENDİ düşünceleri ve BAŞKA insanların duygularıyla yaşayandır. En kötü insan ise BAŞKALARININ düşünceleri ve KENDİ duygularıyla yaşayandır…
Peki, bizim kombinasyon ne durumda ? Biz, KİMLERİN duyguları ve düşünceleri ile doluyuz ? Korkularımızı inşa edenler KİMLER ? Peki ya yaşam önceliklerimizin listesini bizler adına hazırlayanlar ? Onlar KİMLER ? Sahi, niye hayatımızda bu kadar bilmediğimiz KİMLER var ? Niye bu kadar kalabalık bir KİMLER ordusu ile beraber yaşıyoruz ? Kendimize yetecek kadar düşüncemiz ve duygumuz varken, niye başkalarının ve KİMLER olduğunu bilmediklerimizin DUYGULARI ve DÜŞÜNCELERİ ile bedenlerimizi ve ruhlarımızı doyuruyoruz ?
Cevabınız var mı ?
‘BENİM VAR’ diyenimiz var mı ?
KİMLER dediklerimizi yenenimiz var mı ?
Henüz yok !
Biliyorum…
Sorun değil… Mücadele varsa, gerisi teferrüat ! Şimdilik ! O yüzden, unutmayın... İçinizdeki o KİMLER’den sıyrılıp, geri kalan boşluklarınızı KENDİ adınıza doldurmaya başladığınız andır AYAĞA kalkışınız… İşte o zaman BURADAYIM der ve konuşmaya başlarsınız ! Bugüne kadar KİMLER olduğunu bilmediklerinizin düşüncelerini ve duygularını bir kenara bırakır, KENDİNİZİ fark edersiniz, hayatınızı, önceliklerinizi, kendi yaşam listelerinizi…
İşte o zaman, birinci ele dönüş yaparsınız !
Margaret Yourcenar okudunuz mu hiç... "Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı" adlı eserinde şöyle der: “Sanırım, ruhumuzun sınırlı bir klavyesi var ve hayat ne yaparsa yapsın, ondan iki üç zavallı notadan fazlasını çıkaramıyor…” ki aslına bakarsanız, bizler de tam da buna inandırılmışız… SINIRSIZLIĞIMIZ birilerini korkutmuş olmalı ki, SENDEN BU KADAR deyivermiş ve bizler de inanmışız ! İkinci ele düşüşümüzün hikayesi de bundan…
KENDİNİZE iyi bakın…
Ve o KİMLER’den uzak durun ;)