Bir umudumuz olsun bu defa Ve o umudun adı da Elçin olsun
-
Bilir misin, yalnızlık ne demek? Bilir misin, gökyüzündeki yıldızlardan medet ummayı? Uzattın mı elini bir yıldız boyunca, belki tutarım diye farkında olmadan? Uykusuz kalmayı bilir misin sabaha kadar? Hiç küstün mü hayata?
Aslında kendindir küstüğün, küçüğüm?
Kapatıp gözünü, hayaller kurduğun oldu mu geleceğe dair?
Bazen, küçük bir masumiyet belirir tebessümünde, bazen gözünde hırçın bakışlar. Kızdın mı kaderine günlerce? Kendini tanıyamadığın oldu mu hiç? Bazen cesaret edemeyen konuşmaya ve bazen de hiç susmayan sen… Sevdin mi birini? Her yağmur yağışında saatlerce bekledin mi sevdiğini pencerenin önünde? Bir yudum sevgi dilendiğin oldu mu, sert bakışlardan? Yaslanacak bir omuz aramadın mı? Birden güldüğün oldu mu sebepsiz?
Her şiirde kendinden bir şeyler bulmadın mı hiç?
Rüyalarda yaşadığın oldu mu hayatını, istemediğin oldu mu uyanmayı?
Baktığın ama göremediğin oldu mu etrafı? Ufak bir sorunu büyütüp ölmeyi de mi istemedin hiç? Sebebini bilmediğin bir ağırlık çökmedi mi üstüne? Büyüdüğünü fark edip zamana düşman oldun mu? Hecelerin az geldiği, kelimelerin yetmediği oldu mu duygularını anlatmaya? Ağladığın oldu mu, sebepsizce sabaha kadar? Belki sen ağlamayı bilmiyorsundur, sevmeyi bilmediğin gibi… İki damla yaş değildir ağlamak! Önce hüzünlenmek, sonra düşünmek, hayal etmek... Anıları yaşamak, büyük bir özlem içinde o küçük oyuncak bebeğe sarılmak...
İşte budur ağlamak ve yalnızlığı yeniden yaşamak.
-
Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, ama inanılmaz kelimeler bence… Sevgiyi anlatmış, anlatan… Yalnızlığını anlatmış… Özlemini anlatmış… En çok da, hecelerin az geldiği, kelimelerin yetmediği çaresizliğini…
O çaresizliğe dair geçen gün bir Anne’nin hikâyesini dinledim… Anlatırken, öylesine yorgundu ki kelimeleri, öylesine bitap düşmüştü ki… Ama bir o kadar da koşmaya hazırdı her biri… Çünkü konu kızıydı…
‘Bana Anne diyebilsin istiyorum’ diyen bir anneyi dinlemek zor, onu dinlerken not almak da...
En çok da, doğuştan duyma yetisi olmayan, henüz 18 aylık kızı Elçin’in her şeyden habersiz gülümseyerek etrafta dolaşmasını izliyorsunuz ya…
Bu !
Bu çok zor !
Duymadığı bir dünyaya gülümseme ekleyen bir bebeği izlemek, inanılmaz zor !
Ama en zoru da NE, biliyor musunuz ?
Hatta en dayanılmaz olanı…
TL ile ekonomiyi çevirme (!) hedefindeki MİLLİ ve YERLİ sloganlı bir ülkenin masum çocuklarının, Amerikan Doları karşısında düşürüldüğü ÇARESİZLİK ! Artan dolar kuru karşısında, hasta çocuklara DUR deyişi ! Onlara maliyet hesaplarını gösterişi ! ‘Dişinizi sıkın’ diye ekleyişi !
18 aylık kızının olması gereken bir ameliyatın hesapları içinde kaybolan bir Annenin haberini yaptık bugün… Okudunuz mu bilmiyorum… OKUYUN, ama kalbinizle, hissederek… Yanağından süzülen gözyaşından habersiz bir annenin, “kızımın bana anne diye seslenmesini istiyorum… Ona seslendiğimde, beni duymasını…” deyişini, yüreğinizde haykırarak…
Dün paylaştığım bir şeyi buradan tekrar edeceğim…
-
Bazen öyle bir haber yazarsınız ki; ADI bebektir, ADI umuttur, ADI annedir, ADI çaresizliktir... Ama o haberin sonunda da öylesine bir “SON” yazmasını, kelimelerin rüzgâra karışmasını istemezsiniz... Beklentiniz mi ? MUTLU SON 'dur...
Olur mu bilmiyorum ama...
O MUTLU SON için yazdım bu defa...
-
Evet…
Bu haberin, bugün, bu ülkenin koca kalpli insanları tarafından sahiplenilmesini bekliyorum… Ve 18 aylık bir çocuğun sessiz dünyasına eklediği gülümsemesini kahkahalarla renklendirmesi için, BURADAYIM diyecek gönlü zengin hayırseverlerin hepimize kocaman bir UMUT vermesini…
Olur mu ?
Bence olur…
Hatta olursa, çok güzel olur…