Bir kavşak hikayesi Eldekinin hikayesi
Bizlerin en korktuğu alanlardan biridir, DİN… İtirazların birden bire sustuğu, olası tüm tartışmaların BIÇAK gibi kesildiği ender alanlardan bir tanesidir… Hatta DİĞERLERİ ‘ne der’ noktasında durup da EZBERDEN ‘onay’ sunduğumuz bir yaşam başlığıdır…
Belki bundan, bilinmez…
Susarız…
Konuşmayız…
Yorum yapmayız…
Eleştiri paylaşmayız…
Fikir dahi beyan etmeyiz…
Eldeki DOKUNULMAZDIR, ki o yüzden olanı biteni BİR ADIM geriden ‘izlemeyi’ yeğleriz… Öyle ki, korkarız, ama belli de etmeyiz… Korkutanların elinde yükselen DİN ise artık kalbin değil, madde dünyanın elinde bir güç hikâyesidir… Yönetmenin bir şeklidir… Hayatın içinde şekilden şekile girendir… Mesaj verendir… O mesajın sahiplerini daha da güçlendirendir… Mesajı alanları ise tedirgin edip, geriden izletendir…
Geçen gün fark ettiğim bir detay da buna dair…
Yükseltilen başka bir şeylerin güç gösterisine dair…
O yüzden başlayalım…
Konuşmaya başlayalım…
Burası, Antakya Cumhuriyet Caddesi boyunca ilerleyip HATSU noktasına geldiğinizde sizi karşılayan bir kavşak noktası… 11 Eylül Reyhanlı Şehitleri Bulvarı isminin verildiği hani… Geceleri renkten renge dönüşen su fıskiyelerinden oluşan bir havuz çalışması, ki biraz da bu yüzden eleştirdiğimiz, böylesi bir ismin ağırlığına bu kavşak çalışmasının yakışmadığını söylediğimiz…
Değişmiş…
Değiştirilmiş…
Bir HİLAL ve bir YILDIZ eklenmiş… Kavşağın orta yerindeki havuzun merkezine konulmuş… Çok da güzel olmuş… Ama bir şey fark ettik o AY ve YILDIZ’da… Fark ettiğimiz şey mi ? AY ve YILDIZ’a ARAPÇA kelimeler eklenmiş… Her birinin heykel bedenlerine özenle yazılmış iki ARAPÇA kelime… Allah ve Muhammed…
Hangi yerel idarenin tasarrufu bilmiyoruz, ama… KONU nedir ? Buradaki AY ve HİLAL ile formatlanan heykel hikayesine dini ibareler koymanın ÖZETİ nedir ? Hani ‘her şeyin bir yeri ve o bir yerin de ağırlığı vardır’ denir ya, buradaki ağırlığın terazisinde kontrolü yapanlar, neyin kontrolündeler sahi ?
Soralım, ama bunu da bir örnekle yapalım…
Geçen gün, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i izlerken, TRT'de yayınlanan Kuran-ı Kerim'i Güzel Okuma Yarışması için oldukça sert çıktığına şahitlik ettik… Hani kimine göre, onca yarışma arasında OLMASI GEREKEN… Hatta hepsinden ‘daha iyi’ diye kabul edilen… Ki konumuz DİN’di… Tartışmasızdı… Olduğu gibi kabul edilmesi beklenendi…
Ama Görmez, konuştu ve dedi ki…
“Son zamanlarda bir yarışma programı çıkarıldı, biliyorsunuz! Kur’an, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir. Kur’an, bir hayat kitabıdır… Hem de en müstakim yola, en salam yola sizi götürmek için nazil olmuş bir kitaptır…”
Haklı… Kur’an gibi bir başlığı bir YARIŞMA FORMATI içinde REKABET unsuru olarak kullanmak da neyin nesi ? Ki biz de burada benzer bir şey soruyoruz aslında ve diyoruz ki…
Din gibi bir başlığı, Türk Bayrağı’nın AY-YILDIZ hikâyesinde yoğurmak de neyin nesi… ? Bayrağı, dinsel temalarla güçlendirme çabası da neyin nesi… ? Arapça tabelaları bir çırpıda indirenlerin, içeriğinde DİN olan ARAPÇA ifadeleri başka başka formlarda bizlere sunması da neyi nesi… ?
Bu yazıyı, “BAK GÖRDÜN MÜ, DİNDEN RAHATSIZ OLDULAR” diye sunacaklara da bir mesajımız olsun mu ? Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i de hatırlatarak olsun… “Kur’an, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” diyen Görmez noktasında dururken, kalbe AİT olanı madde dünya telaşı içine yerleştirenlerin çabasını hatırlatarak olsun…
Sizi bilmem ama…
Hayatlarımızın farklı alanlarında çok farklı değerleri olan kutsalları istediğimiz an bir kaba koyup yoğuramayacağımızı, şekilden şekile sokup mesaj kaygılarımıza alet edemeyeceğimizi artık fark etmemiz gerekiyor…
Ediyor muyuz peki ?
Etsek mi peki ?