Bilsinler acılarımı Yükümü hafifletsinler
Unutmak mümkün mü ?
Acılarınızı…
Hüzünlerinizi…
Gözyaşınızı…
Ayrılıklarınızı…
Kaybettiklerinizi…
Geride kalanlarınızı…
Terk edip gittiklerinizi…
Terk etmek zorunda kaldıklarınızı…
Değil !
Mümkün değil !
Unutmak, hiç mümkün değil !
O yüzden anlatmaya devam edersiniz…
Bazen sadece kendinize fısıldarsınız…
Bazen de yüksek sesle, herkese…
Hatta öyle ki, bağıra çağıra…
BİLSİNLER, dersiniz…
Bilsinler…
6-7 Eylül’ün 61. yıldönümünde anlatılanlar o BİLSİNLER kısmına dair, ki bugün bilmediğimiz kısma o bilinenleri ekleyelim istedim, o 2 günde İstanbul’da yaşananları bilenler anlatsın ve biz hatırlayalım istedim...
Başlayalım mı ?
…Aşağıdan kırılan camların, parçalanan mobilyaların seslerini duydukça sıra bize geliyor diye korkudan tir tir titriyorduk. (..) Bu işkence saatler boyu sürdü. Bir gün, bir gece sonra aşağı indiğimizde, evimizde oturacak bir sandalye dahi yoktu.
Mutfakta ne kadar tabak-çanak varsa, şekerlerimizi, kahvelerimizi bile sokağı atmışlardı. Çeyizimden kalan yatak-yorganlarımı, kocam Mihail’in düğünümde taktığı takıları, herşeyi ama herşeyi atmışlar, kırmışlar, hatıralarımı yok etmişlerdi.(..) Artık kızım Olga’ya, torunlarıma dedelerinden kalan bir hatıra eşyayı hediye edemeyeceğimin günahını o gece evimizi basan, kırıp, döken o hiç tanımadığımız adamlar çeksinler.
Balatlı Marika teyze
*
…Çok az haftalık alıyordum. Aldığım paraları üç ay biriktirdim, akrabalarımızdan birinin düğününde giymek için kırmızı saten kumaştan bir elbise diktirdim(...) Giymeye kıyamadan elbise dolabına yerleştirdim. İşte tam o gün, akşamüzeri ellerinde baltalar, bıçaklar, sopalarla bir yığın güruh Kumkapı’daki Rum ve Ermeni evlerine saldırmaya başladı(...) Çok korktuk. Babam ‘Türk bayrağı asalım’ diye evin içinde koşturuyordu. Evde bayrak yoktu. Hemen koştu gitti, dolapta asılan benim kırmızı elbisemi aldı. Makasla kesti biçti, üzerine iğneyle hemen ay yıldız tutuşturdu(....)Evimiz saldırıdan, yağmadan kurtuldu. Ama ben o elbisemin acısını hiç unutmadım(...) Kırmızı renk bana hep o günü hatırlattığından kırmızı elbise giymedim.*
Albert Sevinç
*…Her zamanki gibi o gün de kahveye gittim. Kahvenin sahibi yanıma geldi ve dedi ki: ‘Antoncuğum sen bugün eve gitsen daha iyi olur.(...) Birkaç cadde ilerledikten sonra ne olduğunu anladım. Baltalarla dükkanların kepenklerini ve evlerin kapılarını kırıyorlardı. Piyanolar, dolaplar camlardan aşağı atılıyordu ve bağırıyorlardı: ‘Bugün malınız mülkünüz yarın hayatınız!’
Anastasis Yordanoğlu
*
…Benim evimde cereyan ettiği için söylemek mecburiyetindeyim. Evimin yanıbaşında polis karakolu bulunmaktadır. Bizi tanırlar, anne ve babamı bilirler. Tahripçiler evin içine giriyor, evi tamamiyle tahribediyor ve evimin önünde duran silâhlı jandarmalar hiç müdahale etmiyor. Bu hâdisede diyebilirim ki evim değil, tahripçiler muhafaza edilmiştir. Babam ve annem 80 yaşındadır. Yataktan aşağı atılmış ve gece yarısı, yatakları dâhil, her şey tahribedilmiştir.
Demokrat Parti Milletvekili Aleksandros Hacopulos
*
…Rum kızlarına tecavüz ettiler, kızlardan birini acınası bir halde sokakta çıplak bıraktılar; Türk bir aile onu sokaktan aldı, ona sarınması için bir çarşaf verdiler ve sığınması için bir yer sundular. Benzer durumdaki bir sürü kadın bu acıklı faciadan sonra yaşadıkları ruhsal sarsıntı ve şoktan dolayı çok acı çekti.
Gazeteci Dimitros Kalumenos
*
Sahi, bu yük hafifler mi, geride kalan 6-7 Eylül’ü sessizce geçiren bir Ankara bu yükü hafifletebilir mi ?
Haklısınız…
Hafifletmez…
Hafifletemez…