Beni yüzüstü gömün Çünkü yeterince gördüm
Her şey susmakla başlar ve susmakla da biter…
Sus ki o halde, dinle (n) sin kalbin…
Sustuğun kadar sustukların büyüse de içinde, küçülen sen olma...
Peki ya siz ? Var mı ? İçinizde büyüyen ‘sustuklarınız’ var mı ? Vardır… İlla ki vardır… Görüp de ‘görmedim’ dedikleriniz ! Duyup da ‘duymadım’ diye ekledikleriniz… Bilip de ‘yanı başından’ geçip gittikleriniz… Ki biliyor musunuz, onlar sizin ‘sustuklarınız’ ! Yüreğinizin bir köşesine hapsettikleriniz… Hani ara ara ‘daraldım’ dersiniz ya, işte bu tam da o köşeniz… Çarpıntınız… Hatta ara ara elinizi göğsünüze bastırdığınız kriziniz !
O krizinizin vicdan yapıp ‘konuşmalıyım’ dediği anlar oluyor mu peki ?
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var ki…
O anlar çok oluyor, hem de çok…
Bazen kalp kadar da çok atıyor…
Öyle ki, susturamıyorsunuz…
Ve bir an geliyor !
Sustuklarınız, ara ara konuştuklarınız oluyor !
Bir zaman sonra da hayali arkadaşınız…
Çoğu zamanınız onunla geçiyor…
Siz sussanız da o susmuyor…
Çünkü o, sustuklarınız, susturmaya çalıştıklarınız, vicdanınız !
Tam da bu noktadan ele alırsak konuyu… Hayatı, bu köşeden bazen çok eleştirel bir gözle ele alıp, onu ve diğerlerini (içindekilerini) fazlaca sarstığımızı söyleyenler oluyor… Haklılar ! Omuzlarından tutup hızlıca sarsıyoruz çoğu zaman… İçinde ‘sustuklarını’ büyütenleri ama ! Sustukları içinde büyüyenleri !
Bizde mi ?
Yok…
Bizde SUSAN yok !
Susmak için bekletilen yok !
Kalbin bir köşesine öylesine itilen yok !
Bu yüzden bu köşe bile dar geliyor kelimelere…
Bu yüzden cümlelerin sınırını çizen sayfa yetmiyor…
Ama ben kadar bilen, ben kadar duyan ve ben kadar gören o kadar çok kişi var ki, hatta benden çok bilen, benden çok gören ve benden çok duyan… Ama susan ! Belki susturulan ! O yüzden de sustukları ile küçülen ! Hayatı değil, ama kendini teğet geçen !
Siz hangisisiniz ?
Oysa ki hayat öyle mi ?
Hani Ataol Behramoğlu demiş ya ;
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar…
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın.
Değişmemelisin hiçbir şeye, bir bardak su içmenin mutluluğunu,
Fakat ne kadar sevinç varsa, yaşamak özlemiyle dolmalısın...
Haksız mı ? Hayata KÖR, hayata SAĞIR, hayata DİLSİZ kalırken, NEFES alsan ne sahi ? Anlamı var mı ? O ‘verilmek’ için alınan ‘anlık’ nefesin bir anlamı var mı ?
Yok !
Anlamı yok !
Bir yerde okumuştum, ki şöyleydi o kelimeler…
“Sen, cehennemin üzerine kurulduğu arsanın hissedarı olacak kadar kötüsün ! Şeytan, bu yüzden göz yumuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutmaya çalışıyor, bütün oynadığın ölüm oyunlarına rağmen... Ölüp de onun yerine göz koymaman için...”
Korkutucu, değil mi ?
…Sustuğun kadar
…sustukların büyüse de içinde,
…küçülen sen olma...
Dememiz de o yüzden !
Ben mi ?
Bir yazarın dediği gibi…
“Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm…” ve gördüklerim için hiç susmadım…