Benden de TAMAM
Sizi bilmem ama…
Ben, pişmanlık duyan, utanabilen insanları çok seviyorum…
Çünkü pişkinlik ne kadar ucuzsa, utanç o kadar değerlidir diye düşünüyorum…
24 Haziran’ın yüzsüzlüğünde bizlerden BİR KEZ DAHA oy isteyen bazı kesim siyasetçileri izlerken okuyorum bu mısraları… Ardından da şu şiiri Ankara semalarından şehrin siyaset kokan her noktasına saçıyorum…
Aşı, aşkı kendimize aldık
Makam, koltuk size
İrade ve hürriyet bize
Sırça köşkler, altın saraylar size
Yer bize, gök bize
Tanklar, uçaklar, füzeler size
Kuşlar, köpekler, insan kalabilenler bize
Dört duvar mahkemeler size
Adil olmak bize
Hele hele merhamet varken içimizde;
Tiranlık sofrasında
Viranlık cennettir bize…
Şimdiden HAYIRLI OLSUN diyelim mi ?
Ama bizden de ‘TAMAM’ diye ekleyelim…
*
Onca medeniyetten sonra…
FİNALİMİZ ve PERDE !
Hayatlarımız ne garip ! Bir taraftan MEDENİ olmaya çalışıyoruz, diğer taraftan o medeniyeti SIFIRLAMA gayretinde birbirimizi EZE EZE ilerliyoruz ! Bu durumun en trajikomik fotoğraf karesi de toplu taşımadaki hallerimiz…
Nasıl mı ?
Otobüs duraklarının tepesine güneş enerjisi ile çalışan PANELLER yerleştiriyoruz mesela… Ardından da, yenilenebilir enerjinin sonsuzluğunda örnek olması gereken bir hizmetin altına imzamızı atıyoruz… Yetmiyor, bir durağımızın hemen dibine, bazı duraklarımızın da iç kısımlarına elektronik bilgilendirme sağlayan ekranlar koyuyoruz, ki gelen insanlara, hareket halindeki otobüslerin ne kadar uzak ne kadar yakın olduklarına dair fikir veriyoruz… Güvenliğimizi de unutmuyor, bindiğimiz otobüslere kamera sistemleri koyuyoruz, böylelikle yolcu ve araç kontrolünü de ilk elden sağlıyoruz…
Eldeki MEDENİYETİN ikinci kısmında ne mi var ?
-Kardeşim az daha ilerlesene…
-Bak daha boşluk var, dolduralım ama…
-Aracın ortasında birikmeyelim, arkada yer var…
Hindistan’da ya da Pakistan’da, yer kalmadığı için trenin üstüne de yolcu alan ‘medeniyetin tek dişi kalmış’ hali geliyor akla ya da kapasitesinden fazla yolcu taşıyan gemilerin ülkesi Bangladeş… Haklısınız, bu konuda gerçekten de iyiler, ama Antakya’daki halk otobüslerinin yolcu taşıma gayretlerinin bizleri taşıyacağı nokta da en sonunda ya Hindistan, ya Pakistan ya da Bangladeş olacak ! Yani küçük Amerika olamadık belki ama, küçük bir Hindistan, küçük bir Pakistan ya da küçük bir Bangladeş olmak için gayretimiz alkışı fazlasıyla hak ediyor !
Tamam, kabul ediyorum !
Alay ediyorum…
Halimizle alay ediyorum…
Ağlanacak halimize gülüyorum…
Onca MEDENİYET çabamızı teslim ettiğimiz zihniyetimizin bizleri taşıdığı noktada durup, BİZ NE YAPIYORUZ diye soruyorum… Sorarken de, hemen her gün yaşadığımız bu ÇOK YOLCU ama AZ GÜVENLİK durumumuza YOK MU BİR ÇARE diye de ekliyorum !
Sahi, bulsak mı bir çare ?
Hatta bulmakla da kalmasak…
Hafif KOMEDİ DİZİLERİ kıvamında bir görüntü ile doluştuğumuz halk otobüslerinin bu ÇOK YOLCU ama AZ GÜVENLİK durumunun bizleri ulaştıracağı olası bir kaza halinde gündeme taşıyacağımız BİR DAHA OLMASIN tedbirlerini şimdiden düşünsek, hatta düşünmekten öte, uygulamaya koysak !
Akla gelen en basit çözümle başlayalım mesela !
Otobüse alınacak yolcu sayısını sınırlayalım !
Hatta maksimum bir kapasite belirleyelim !
Bunu da medeni duruma uyarlayalım !
Ve utandıran halimize de bir NOKTA koyalım…
Olmaz mı ?