Belediyecilik zor iş Hele ki kent ve insanı yönetmek
Belediyecilik zor dedik demesine de…
Zor olanı kolay yapan bir memleketiz, hele ki konuşmayanların, sormayanların, sorgulamayanların Antakya’sında… Bir dönem eğitim amaçlı İngiltere’de kalan biri olarak, bizdeki belediyeciliğin ne kadar RAHAT ve ne kadar KOLAYA kaçan olduğunu fark etmemek mümkün değil, aslına bakarsanız…
Mesela yolun ortasında mazgal değişir…
Değişir değişmesine de…
Mazgaldan arta kalan taş, toprak ve bilumum atık malzeme de o mazgal değişimi ile beraber yol ortasında bekletilir, ki başka bir ekip gelip o alanı temizleyinceye kadar… Vatandaş algısında bu durum o kadar normalleştirilmiştir ki, kimse tek bir laf bile etmez… Sürücüler mi ? Yanından geçip gider…
Mesela haftalardır Antakya’nın Atatürk Caddesi’nde yol ve kaldırım düzenlemesi (!) yapılıyor… Ne yol tam anlamıyla bitirildi, ne de yapılan kaldırımlar engelli bireylere uygun biçimlendirildi… Ama bu da eleştiri almadı… Aksine, yapan da mutlu, hizmet alan vatandaş da… Soran da yok, sorgulayan da…
ELDEKİ BU, deyip, yanı başından geçme alışkanlığımız sağ olsun !
Bu kadar mı ?
Değil !
Bir turizm sezonu daha geldi, ama… Kentin doğu yakasının turistik çekim alanını oluşturan taş ve ahşap evlerin olduğu alanlar hala SAVAŞ alanı gibi ! Yollar bozuk, sağlıklaştırıldı dediklerimiz kirli, karşınıza sürekli çıkan ‘dikkat bu yapı tehlike arz etmektedir’ şeklindeki belediye uyarıları ise sıkıcı… Bir de, üzerine demir kafesler giydirdiğimiz tescilli evler var ki, onu anlamak daha zor !
Ama durum da yıllardır bu halde !
Belediyeler mi ?
Bünyelerindeki KUDEB birimlerine sormak lazım !
Ve tabi yeni kurulan Koruma Kurulu’na da !
Aslında, tarihi kentlerin nasıl yönetilmesi gerektiğini öğrenmeleri adına, bizdeki belediye yönetimlerini Avrupa’ya göndermekte fayda var, ki yine de tereddütlüyüm… Zira onların da bir ayağı sürekli Avrupa’da… Geziler, ziyaretler, fuarlar, kardeş şehirler derken… Peki, bir ayağı Avrupa’da olanların, eski bir Roma kentinin binlerce yıllık geçmişinden bugüne kalanı KÖY gibi yönetme sevdası nereden geliyor, sorduk mu hiç ?
Bugün, Antakya’nın batısını işgal eden beton çirkinliğinden nasibini alan bir doğu yakamız var…
Eldeki tek turizm alanımızdan bahsediyorum !
Cumhuriyet Anıtı noktasında durup karşıya baktığınızda, eskiye dair sadece Ulu Cami’yi gördüğünüz, görebildiğiniz bir doğu yakasından bahsediyorum… Ön cephesini büyük beton bloklarla kapattığımız eski şehirden bahsediyorum…
Belediyeler rahat dedik ya…
Bunun en net karşılığı, konuşanlar !!!
Seçimden seçime, BUNU İSTERİZ diyenler !!!
Böylelikle de kurumsal sorumlulukta sıra savanlar !!!
Konuşmak güzel, ama…
Zamanında ve yerinde olursa…
Yanlışın yapıldığı ana denk getirilirse…
Yerelin kontrolünde dur-a-mayanların memleketinde, belediyecilik o yüzden kolay…
Son bir şey daha…
Konuyla ilgisi yok ama !!!
Avrupa Birliği Büyükelçilerine Medeniyetler Korosu Evi’nde keyif veren bir konser hazırlayıp, ardından künefeye TAKLA attırmak da neyin nesi ? Çok şık bir sunumu, adeta bir Karadeniz fıkrası halinde ilerletmek de neyin nesi ? Tescilli bir lezzeti, şovla sunmak istiyoruz madem, bunu, verilen bir yemek sırasında yapalım, ama bir konser etkinliğinde değil !
Zamanı ve yeri seçme konusunda 40 FIRIN EKMEK hikâyemiz bitmemiş anlaşılan…
O zaman ilk fırından başlayalım mı ?
Belki sıra ikincisine de gelir…