Belediye Seçimleri ADAYIM MI KİM
Eskiler…
Eski zamanlar…
Eski çocukluklar…
Ve de eski şehirler…
Haklısınız…
Hatırlananlar bitmiyor…
Öyle ki, şiirler ona göre yazılıyor…
Hüzün kokan kelimeler mısralar yaratıyor…
Her adım bir hikâye, her nefes bir roman oluyor…
Ama hiçbir şey eskilerin yerini tutmuyor…
Hele ki o çocukluk hiç unutulmuyor…
Ve o ‘bir zamanlar’ diye başlayanımız var ya, peşimizi hiç bırakmıyor…
Niye mi ?
Tuğba Baş devam etsin mi ?
-
Biz, çocukken, annelerimiz ‘boyun buğday tanesi kadar uzar’ deyip, “arefe günleri” mutlaka yıkardı bizi… Boylarımız çok da uzamadı belki ama, YÜREKLERİMİZ BÜYÜK oldu bizim… O günlerin güzelliğinden mi, samimiyetinden mi, doğallığından mı bilmem ama, BAŞKA SEVDİK biz… Başka inandık… Başka yaşadık…
Başka çocuklardık, BAŞKA !
-
Bugün, ESKİ BİZ yerine, ESKİDEN BU ŞEHİR kısmında duralım mı ? Mart 2019 diye belirlenen yerel seçimlerin yaklaşan SESSİZ TELAŞI içinde henüz yüzleri çok da belli olmayan adayların KİM ya da KİMLER olabileceği konusunda konuşalım biraz… Hatta eldekileri eleyelim ! YAPTIK-OLDU diyenlerin memleketi NE hale getirdiklerini sorgulayalım…
Ama önce NE İSTİYORUZ, bunu soralım !
Sahi NE istiyoruz ? Nasıl bir ŞEHİR istiyoruz ? Sokağı, caddesi, parkı için NE planlıyoruz ? Tarihi ve kültürü bu kadar derine inen bir kentte NE hayal ediyoruz ? Eski Roma kentinin beton bloklar içinde KAYBOLAN bugününde nasıl bir DÜN özlemi duyuyoruz ? Kronikleşen sineğe, kire, çöpe çözüm üretemeyenlerin şehrinde KİM’i istiyoruz ? Yıllardır kazılan, yamadan ise bir türlü kurtulamayan kent içi yolları ŞEHİRLEŞME adı altında katledenlere NE söylemek istiyoruz ? Şehirden çok ‘derme çatma’ bir KÖY-KENT projesini andıran hallerimize rağmen EN BAŞARILI (!) BAŞKAN seçilenlere NE demek istiyoruz ?
Sizi bilmem ama, ben çok şey söylemek istiyorum… En çok da YETER demek, DURUN diye de eklemek istiyorum… Bu kentten eksilttikleri için her birini SUÇLU ilan etmek istiyorum… Koca şehrin yeşil alan stokunu bir MEZARLIK ve bir PARK başlığında sıkıştıranlara koca bir alkış (!) istiyorum… Ama en çok da bu kenti yaşanmayacak hale getirenler karşısında el pençe divan durup ceket ilikleyenlere istiyorum o alkışı…
Yok, bitmedi…
Tarihi 1930’ların sonuna kadar ancak inen HATAY’ı, kent tanıtımda, binlerce yıllık medeniyet coğrafyası Antakya’ya tercih edenlere de biraz KİTAP OKUYUN demek istiyorum…
Yok, o tek OY’um MEVCUTLARA değil…
Bu kentin tarihine asfalt dökenlere değil…
Yorgun tarihi betonla kapatanlara değil…
Yeşili ‘saksılara’ hapsedenlere değil…
Asi’yi bir başına bırakanlara değil…
YAPTIM-OLDU diyenlere değil…
Peki, kime mi ?
Garip, ama bilmiyorum… Ama dürüstçe… İçinde yaşadığım bu kenti bir MİMAR yönetsin istedim hep ve hatta bir akademisyen… Bu şehri anlasın istedim… Bu kentle konuşsun… Fısıldanan hikâyesini dinlesin ve adımlarını da ona göre atsın… MODERN BİR KENT hayalinde BETON aşkı yerine, yüzyıllarca tarih ve kültür biriktirmiş bir coğrafyaya yakışır bir görsel ortaya çıkarsın… Dar sokaklarını adımlarken, gözlerini kapatıp hayal etsin… Adeta bir açık hava müzesi olan bu toprakları öyle bir anlatsın ki, dinleyenlerin kalabalığında her yıl yüz binlerce misafir ağırlasın… Ama bunun için de, tanıtım deneni DANTEL inceliğinde işlesin, ki işi de bir bilene versin… Birilerini zengin etmesin, makamla ADAM da etmesin, ama bu kenti ihya etsin…
Ama olmadı ! İstediklerimin hiç biri olmadı ! Sonuç mu ? Elde kalan Antakya’nın parçalarını bir araya getiriyorum şimdi… Son birkaç yıldır bizleri yönetenlerin (!) şehrinde kayıplarımızı toparlıyorum… Ve Mart 2019’u bekliyorum… Umutla, bu kenti anlayacak birilerini…
Ya Siz ?
Siz ne bekliyorsunuz ?