Bazı cevaplar vardır Sizi özgürleştirir
‘Kendini sürekli yenik hissetmek, herhangi bir şeye degil, insanın kendi kendisine yenilmesidir’ demiştim sana hatırlarsan. Ve yenilmeye bir kez yenilirsen, artık hiçbir şeyi yenme şansın yoktur. Kendini yenemeyen insan hiçbir şeyi yenemez.
Amerikalı komedyen Milton Berle, ‘fırsat kapınızı çalmazsa, bir kapı yaratın’ der. Senin yapman gereken de bence bu. Bir kapı yaratman gerekiyor. Açılmayan kapılara degil, ileriye dogru yürümelisin.
Yeni bir kapı her zaman yaratabilirsin.
Yaşam, her zaman güçlü olmayı gerektirir. Tek başına ayakta kalmak zordur. Ama bir kez bunu ba?arabilirsen, hiç kimse ve hiçbir şey seni yıkamayacaktır. Senin de yapman gereken, kendinden özür dilemen ve yeniden yaşam mücadelesine başlamandır.
İnsan, yalnızca başkalarına haksızlık ettiğinde değil, kendisine haksızlık ettiğinde de kendisinden özür dilemeyi bilmelidir. Bu, insanın kendisi ile barışık olması için çok önemli bir yoldur.
*
‘Sana Mektuplar’ adlı kitaptan…
Kendine ve yaşama karşı sıkça yenilen bizlerin açık kapı arayışlarına dair bir şeyler fısıldamış, ki aslında ihtiyacımız olan şeyi söylemiş, VAZGEÇME demiş, bittiğini düşündüğün vakit bile YENİDEN BAŞLA, başlamak için de YENİDEN AYAĞA KALK diye eklemiş…
Biliyorum…
Vazgeçiyoruz…
Çok şeyden vazgeçiyoruz…
Düne göre daha kolay vazgeçiyoruz…
Kendimizi ararken, daha çok kaybediyoruz…
Biz bile terk ederken kendimizi, yalnızlaşıyoruz…
Tüm o kaybolmuşluğun faturasındayız ve artık ödeyemeyecek kadar içerdeyiz…
Borcumuz mu ?
En çok kendimize…
Vazgeçtiğimiz kendimize…
Artık BİTTİ diyen hallerimize…
O umut denen şeyin isyanında bir yazı okudum geçen… BİTMEDİ diyen bir yazı… Fikret Başkaya yazmış, üniversitelerden kazınan bilimsel özgürlüğün parça parça eksilttiği akademisyenler için yazmış, ama en çok da o UMUT adına yazmış, vazgeçenlerin kalabalığında kurban seçilenlerin sahipsizliği için yazmış…
Benzetmeleri ağır kaçar mı diye düşündüm önce…
Ardından, eldeki öfkenin özgürlüğüdür diye düşündüm…
Aslında, bana benzer bir hikâyeyi hatırlattı…
Hani…
Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı…
Diyen hikâye…
Peki, ne mi demiş Fikret Başkaya ?
…Üniversite üyelerinin ezici çoğunluğu, bilim namusu ve entelektüel dürüstlük gibi kaygılardan habersiz oldukları için, siyasi iktidarın zulmüne uğrayan meslektaşlarının kaderine hep kayıtsız kaldılar. Ortalama üniversite üyesi, siyasi iktidarın saldırısına maruz kalan “meslektaşlarının” durumuyla ilgili olarak: “Devlet cezalandırdığına göre, her halde bir nedeni vardır…” yaklaşımına sahiptir. Oysa bir sığır sürüsü bile, saldırıya uğrayan üyelerinin durumuna KAYITSIZ kalmaz…
Hiç düşündünüz mü peki ?
Kayıtsızlığımız NİYE diye ?
Cevabınız, özgürlüğünüz olacak…
Düşünün…