Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 168 defa okundu.

Aramak o KENDİ deneni

“İçimde, yaşlanmış ne var ne yok diye bakarken, aslında BİRBİRİNE YABANCI ne kadar çok BEN olduğunu fark ettim…”

Güzel tespit…

Bir ömür geçiyor KENDİ olabilme savaşımızda, ama olamıyoruz o bir tek BEN’i, ki belki de hiç bulamıyoruz… Bulduğumuzda da, bulduğumuzu sandığımızdan çok farklı bir BEN çıkıyor karşımıza… Ve o an, koca bir yabancı oluyoruz KENDİMİZE…

Boşuna dememiş, Schopenhauer…

“İnsanın, kırk yaşına kadar geçen yılları bir kitap, geri kalan yılları da o kitabın eleştirmesidir…” diye !

Hatta Cemal Süreyya da fısıldamış sanki, o BEN denilen KENDİNİ arama çabamızı, bulduğumuzda da, ne yapacağımızı bilmez halimizi…

Hani der ya…

-

Şimdi açsam pencereyi, beklesem…

Sen gelsen…

Olmaz ya, hani geliversen…

Hiç bir şey sormasan…

Hiç bir şey söylemesen…

Sussam…

Sussan…

Sussak…

Susuşların anlattığını dinlesek…

Sırt sırta otursak…

Katılasıya ağlasak…

Sormasak birbirimize sebebini…

Sarılsam…

Sarılsan…

Sarılsak…

Ve yine hiç bir şey konuşmasak…

Ama anlasak…

Ne vardı sahi !

Olmaz ya…

Hayal ya…

Hani diyorum, olsa ne vardı !

-

İnsanın, o KENDİ arayışında BEN dediğine ters düşmesi, hatta yabancı kalışı, komik mi yoksa trajik mi ? Bu konuda konuşmayı sevmiyoruz aslında, insanın kendi içinde KENDİNİ ararken kayboluşunu, çok içimize sindiremiyoruz…

O yüzden de…

“Benim hayatım, benim seçimlerim, benim hatalarım, benim sorunlarım, benim yalnızlığım… Yani özetle, sizi ilgilendirmez…” diyen Charles Bukowski gibiyiz !

Bizden beklenen o cevaptan kaçarken, KAÇIŞ için, garip de olsa bir yol açıyoruz kendimize… Cevapsızlığımıza dair o yolun nefessizliğinde koşarken, aslında CEVAP bekleyen diğerlerinden değil, kendimizden kaçıyoruz… Bize, üzerimize giydirilen toplumsal ya da ailesel elbiselerden o kadar mutluyuz (!) ki, üzerimize oturanı bulmaktan dahi korkuyoruz… Belki de, BEN BU DEĞİLİM, OLAMAM derken, ara ara bulduğumuz o BEN denenden bile isteye uzaklaşıyoruz…

Açtığımız tüm o yollar da, kendimizden kaçışlardır belki…

 Asıl kendimizden kaçışlar…

“İnsanın, kırk yaşına kadar geçen yılları bir kitap, geri kalan yılları da o kitabın eleştirmesidir…” deyişimiz, bundan mı ? YOLUN YARISI dediğimiz yerde durup da, elde avuçta birikenleri eleştirmemiz ve KEŞKE listeleri yaratmamız, bundan mı ? Pişmanlıklarımız, bundan mı ? İçimizde büyüttüğümüz, BEN diye tanıttığımız, ama aslında kendimize bile YABANCI olanla bir ömür geçirme şaşkınlığımız, bundan mı ?

Sizi bilmem ama…

Sorularımız, Luigi Pirandello’nunkilerle aynı !

Demiş ya…

-

Bu içimdeki yabancıya nasıl katlanacağım ? Aynı zamanda, ‘BEN’ dediğim yabancıya… Onu nasıl görmezden geleceğim ? Nasıl bilmezden geleceğim ? Nasıl ona mahkum halde yaşayacağım veya nasıl içimde taşıyacağım, başkaları dışarıdan gözlerini dikip bakmaktayken ?

-

Düşünün…