Antalyadaki 1250 yaşında Bizdeki ise 1350
Dikiş diken yaşlı teyzeye sordum…
Niye az konuşursun ?
Bana şu yanıtı verdi;
Evlat…
Cümle kurmak, yırtık gömleği dikmeye benzer...
Düğümü içten atsan Ten’e, dıştan atsan Göz’e batar…
-
Anlayacağınız, cümleleri her şartta BOL, ama icraat kısmı da her şartta KISIR bir memleketiz… Çok konuşuyoruz ! Salonlara doluşup, alkışlarla bitirdiğimiz konuşmalarımızın sonunda, yetmiyor, bir de birbirimizi kutluyoruz… Memleketi de dünyayı da her bir araya gelişimizde kurtarıyor, ardından da kimselerden ses çıkmayınca, kendi kendimizi KAHRAMAN dahi ilan ediyoruz…
Aslında sorunumuz, ha bire ERTELEMEK !
YAPARIZ demek…
HALLEDERİZ diye eklemek…
Ama olmuyor…
İşler bu şekilde gitmiyor…
Hayat, bıraktığınız yerde kalmıyor…
Hani Şair demiş ya;
-
Kaldığın yerden devam etmek diye bir şey yoktur…
Ya bıraktığın orada değildir ya da bıraktığın gibi değildir…
-
Haksız mı ?
O yüzden, bir şeye sahip olmanız yetmiyor… Ama sahip olduğunuz şeyi hayatınız içinde nasıl kullandığınız önem arz ediyor… Bugüne dair örneğimizin bize anlattığı gibi…
Konumuz mu ?
Antalya’da hayata geçirilen ZeytinPark Projesi kapsamında geçen gün “biraz da gecikmeyle” okuduğum bir detay… 1250 yaşında olduğu keşfedilen bir zeytin ağacının meyvelerinden elde edilecek yağın, kentin ve projenin tanıtım ayağında kullanılma çabası, ardından da satış planlaması… Sonrasında aklıma Payas geldi… Buradaki bir Külliye’nin bahçesinde 1350 yıldır DURAN bir başka zeytin ağacı geldi… Her sene meyve veren TESCİLLİ dalları geldi… Dünya’nın her yerinden gelip de görenleri kendisine hayran bırakan, bir Evliya Çelebi hikayesi geldi… Ve ardından sordum, BİZ NE YAPTIK diye ! Antalya, KONUŞMAK yerine İCRAAT derken, BİZ NE YAPIYORUZ diye sordum ! Bu kenti yönetenlere de soralım mı ? Sahi, NE YAPTINIZ ? Sahip olmadığımız 1250 kendi değerini ŞİŞELEME gayreti ortaya koyarken, sizler NE YAPTINIZ ?
Güzin Yeğin’i okudum geçenlerde… Hayatın bize neler öğrettiğine dair sıralamış satırlarını… Aklıma, bu kentin fısıldamalarını çok da iyi dinlemediğimiz geldi… O yüzden ondan bir şey öğrenemediğimiz…
O zaman o satırlarla bitsin bugün…
NE ÖĞRENMİŞİZ, onunla bitsin…
-
Zamanı öğrendim… Ne kadar hızlı akıp gittiğini, “keşke"lerle, "belki"lerle geçirilmeyecek kadar değerli olduğunu… İnsanı öğrendim… İyi insan, kötü insan diye bir ayırım olmadığını, her insanın içinde ışıklar ve gölgeler olduğunu, Talep etmeyi ve istemeyi öğrendim… Sonra vermeden almanın mümkün olmadığını…
Düşünmeyi öğrendim… Sonra kalıpları kırarak, kendi aklımla düşünmeyi, değer vermeyi öğrendim… Sahip olduklarım için şükretmeyi, onları kaybetmeden değerini bilmeyi öğrendim. Yalnızlığımın kıymetini öğrendim… Yalnızlığın aslında bir yoksunluk olmadığını, insanın kendini keşfetme yolculuğunda bir konfor olduğunu… Susmayı öğrendim… Kelimelerin bazen yetmediğini, susmanın da en etkili iletişim olduğunu…
Affetmeyi öğrendim… Hayatıma devam edebilmek için, kendimi ve başkalarını bağışlamam gerektiğini…
Gerçeği öğrendim bir gün… Hayatın her zaman adil olmadığını, gerçeklerin bazen acıttığını, acıya yenik düşmemeyi, kimseye tutunmadan ayağa kalkmayı öğrendim. Kendimi hatalarımla sevmeyi, geçmişe takılıp kalmayacak kadar hayatın kısa olduğunu ve nefes aldıkça "umudun” hep var olduğunu, öğrenmeye ve ders almaya son nefesime kadar devam edeceğimi öğrendim.
-
Sahi, ne öğrenmişiz, ne kadar öğrenmişiz, bildik mi ?