Antakyayı dinliyorum Gözlerim kapalı
Sanırım,
…gördüğüm dünya kentleri arasında beni en çok etkileyen, Kudüs oldu… Roma’nın da içinde olduğu ruhani kentler kategorisinde tüm dinlere hitap ederken, istisnasız herkesi kucakladığı için en çok da… Tabi Antakya noktasında, “bir Roma ya da Kudüs kadar olamadık” kısmının cevapsızlığındayım hala !
Kendi mutfağı olmasa da, Londra’da olmanın en keyifli tarafı ise dünya mutfaklarına olan ilgisi ve her birine ayrı bir yer açışıydı galiba… İngiltere’nin Kent bölgesinde, Ramsgate sahil kasabasında kaldığım zamanların hafta sonlarını o yüzden hep Londra’da geçirdim… Hele ki en büyük caddesine bakan kısmında yer alan Çin Mahallesi’nde… Her şeyin tamamen Çin kökenlilerin elinde olduğu kocaman bir mahallede her cebe hitap eden restoranlar arasında dolaşmak, damak zevki için ülke değiştirenleri anlamanıza yetiyor da artıyor :)
Bizim gibi ülkelerde üst gelir grubuna ait hemen her şeyin, yurt dışında, aslında herkese ait olabileceği gerçeğinde soluk alıp veriyorsunuz ya, bu da keyif veriyor… Mesela, benim gibi yabancı öğrencilere odalarını kiralayarak bütçesini denkleştiren, yanlarında kaldığım aile, hafta sonlarını golf oynayarak geçirirdi… Okulumuzun yanı başındaki bir markette ne zaman arasanız, havyar bulabilirdiniz… Çin, Hint ya da Tayvan mutfağının restoranları ise Türkiye’nin lüks yemek konsepti aksine, öğrenci bütçesinin en uygun karşılıklarıydı her zaman…
Bizler, Antakya’da, çöpleri hala hangi saatte dışarı bırakacağımızın karmaşasını yaşıyoruz ya… Hatta eski Antakya sokakları içinde, hele ki Pazar günleri, o çöplerin etrafa dağılmış hallerini izliyoruz ya… Bundan yıllar önce, okul zamanı İngiltere’de olduğum zamanları hatırlıyorum da, çöp kamyonunun geliş saati öncesinde o çöp torbaları dışarıda olurdu !
Haklısınız,
…kirli bir kent oluşumuzu ha bire tekrar eden bu kentin konuklarının sürekli aynı yerden bizleri vuruşu da değiştirmiyor kaderimizi !
Ve Paris…
Antakya Saray Caddesi ile Ulus Meydanı’nın bol sandalyeli ve masalı karmaşası içinde dolaşırken, Paris’in kafeleriyle ünlü, bir o kadar da düzenli kalabalığı geliyor akla… Minik masalar, sandalyeler, bir diğerini rahatsız etmeyen keyifli servisler, görseli bozmayan tabelalar, yeşilin düzenli peyzajı ve kent görselinin o sandalye ve masalara kattığı ambiyans…
Tüm bunları niye mi yazdım ?
Birkaç arkadaşımla sohbet ediyoruz…
Kimi Kudüs’te yaşıyor, kimi Londra’da…
Her iki kenti bilen bir Antakyalı başlıyor konuşmaya;
-
Aslında, bu kentin, Londra gibi dünya mutfaklarına açık bir daveti her zaman ! Ne de olsa bir dünya kentindeyiz ! Değil miyiz ? Galiba çok da farkında değiliz… Bunu, yeni yeni konuşmaya başladık belki ama… Niye bu kentin mutfağı, bu kadar yakın bir tarihle sıkışmış halde, bilmiyorum… Eski Roma ya da Yunan tarihinin bugüne gelebilmiş araştırmalarında o kadar eski tarifler var ki, bu kentin dün hikayesini ve gastronomi kimliğini doyasıya renklendirecek… !
Ama en ciddi sıkıntı, bu kent hala çok Türkçe !
Kulağa garip geliyor, biliyorum, ama öyle…
Müzeleri hala bu halde mesela…
KRAL ne kadar ÇIPLAK bilmiyorum ama… Bence bu çıplak olma hali herkesin ortak sorunu gibi… O yüzden de kimse adam akıllı KRAL ÇIPLAK diyemiyor… Çünkü bir diğeri, ÖNCE SEN KENDİNE BAK diyebiliyor…
-
Kudüs’te yaşayan arkadaşım ise bizlerin hep dediği bir şeyde duruyor;
-
Arapça El Kuds, İbranice Yeruşalayim ya da bildik adıyla Kudüs ! Binlerce yıllık tarihi barındıran dar sokaklar… Müslüman, Yahudi, Hristiyan ve Ermeni Mahalleleri… İsa Peygamber'in çarmıha gerildiği ve kabrine konulduğu düşünülen, Kutsal Kabir Kilisesi… Hz. Süleyman döneminde yapılan bir tapınağa ait olduğuna inanılan Ağlama Duvarı… Hz. Muhammed'in göğe yükseldiğine inanılan, Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs Sahra'nın bulunduğu Harem-üş-Şerif…
Antakya da aslında, hikâyesi bu anlamda kutsal bir kent, hatta Vatikan tarafından bu kısmı tescillenmiş bir kent ama… Sanki, ona zorla “BEN GERİ PLANDA KALAYIM” dedirtenlerin elinde ! İnanç turizminde hiç olmayışı bundan mı, bilmiyorum ! Ama kayıplarını bile isteye kendisi yaratan bir kent…
-
Haklısınız…
Bu kent çok ÖZEL…
Sohbetimiz buna dairdi zaten ama…
Sadece ÖZEL olmasa, biraz da UYANSA mı ?