Antakyanın Mimarlarına Antakyayı anlatmak
“Kentler, insan türünün cehennemidir" demiş Jean Paul Sartre… O cehennemlerin içindeki kalabalıklar adına konuşan Vladimir Bartol mu ? “Sence, halkın ezici çoğunluğu hakikatin ne olduğuna aldırıyor mu ? Umurlarında bile değil ! Sadece rahat bırakılmak ve hayal güçlerini besleyecek masallarla kandırılmak istiyorlar... Peki ya adalet ? Şahsi ihtiyaçları karşılandığı sürece onlar için bu kavramın da zerre kadar önemi yok…”
Haklılar mı ?
Bilmem…
Etrafınıza bakın !
Antakya’ya bir bakın !
Gördüklerinize bir bakın !
Baktıklarınızı görmeye çalışın !
Şimdi bana mutluluğun resmini çizin !
Ya da o şehrin mutluluk resmini çerçeveleyin !
Bunun için de kendinize tek bir şey sorun ama…
Mutlu muyum ? İçinde yaşadığım şehir ve ben, mutlu muyuz ? Birbirimizden mutlu muyuz ? ‘BANA NE’ demeyin, sorun kendinize… Bir defalığına ALDIRIN ve sorun…
Sonuç mu ?
‘BEN, MUTLUYUM’ diyeniniz çoktur, bence… Çünkü şanslısınız… Farkında değilsiniz belki ama, çok şanslısınız… Binlerce yıllık bir geçmişin koordinatları fısıldanıyor her bir adımda sizlere… Eski Roma’dan, Yunan’dan devirler karşılıyor sizi… Yüzlerce yıllık evlerin samimi, kucaklayan taş avluları, ahşap bedenleri gülümsüyor, ‘HOŞGELDİN’ derken…
Şanslısınız !
Geçen gün, tarihi (!) Kurtuluş Caddesi’ndeki Mimarlar Odası’nın ‘eski Antakya hikayeli’ binasının restore edilmiş son hali içinde, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş'ın Kültür Danışmanı-Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü Kenan Yurttagül’ün ‘ANTAKYA TARİHİ’ konulu sunumuna denk geldim…
Kenan Yurttagül, aslen bir arkeolog ve bu kentin dününe, dünden bugüne uzanan coğrafyasında hala nefes alabilen dün hikayelerine aşık isimlerden biri… ‘Çağlar İçinde Antakya’ diyen Prof. Ataman Demir, yüzlerce sayfalık kitabında anlatmış ya bu kenti, ona dair aşkını, tutkusunu… Yurttagül’ün tüm çabası da; her gün hunharca, acımadan, düşünmeden, hoyratça adımlanan her bir metrekareden nasıl bir çığlık yükseldiğine kulak kabartmamız yönünde…
O, DURUN, diyor…
DURUN ve DÜŞÜNÜN diyor…
Ama bu kenti DİNLEYİN de istiyor…
Anlatacakları var, BUNU hatırlatıyor…
Ona SAHİP çıkın, en çok da bunu…
Talep ederken de, SUÇLUSUNUZ demeyi de ihmal etmiyor…
Bu kente dair kayıpların, artık kördüğüm olmuş sorunların, kentleşme adı altında yaşanan betonsal karmaşanın suçlusunda, en çok da eksik parçaların sahipsizliğinde… HADİ O ZAMAN, BERABERCE OLSUN diye de ekliyor ve gecikilmiş bir İMECE’nin KÜLTÜR ve TARİH daveti için elini uzatıyor…
O anlatırken, çok fazla bilinmeyen Antakya Prensliği’nin bugüne yansıyan gölgelerini ve o Prensliğin flamasında bulunan lale ambleminin aslında eski Antakya evlerinin desenleri arasında hala yer aldığı gerçeğini, BEN de bir şey söylemek istedim, TAM DA O AN, oradaki kalabalığa, MİMARLARA !
SAHİ… Daha dün (!), tescilli Antakya evlerinin orta yerine ZİFT dökenler, yarattıkları ASFALT yol ile güpegündüz bir tarih ve kültür cinayeti işlerken… ve sizler, ODA olarak bu gerçeğin karşısında BİNA olarak dimdik dururken, nasıl oldu da SESSİZ kaldınız, SUSTUNUZ, KONUŞMADINIZ !
Evet… Ben de çok şey talep ediyorum bu kent adına, ama SUÇLUSUNUZ demek de istiyorum... Sadece MİMARLAR değil, ama tüm susanlar, konuşmayanlar, adımları geride kalanlar, AMAN CANIM SEN DE diyenler, MEMLEKETİ BEN Mİ KURTARACAĞIM sloganında kaybolanlar…
Belki siz bu kentte yaşamaktan dolayı mutlusunuz, ama !
Bu kent mutlu mu, işte bunu bir kez daha DÜŞÜNÜN !