Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 262 defa okundu.

AKP den kopanlar Ve bir yumurta tavuk hikayesi

Buna dair hikâyeyi bilirsiniz… Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan ! Hatta buna benzer bir şey daha var… ‘Çıktığı yumurtayı beğenmemek…’ diye ! Siyasetin Türkiye’sinde, sancısı Ankara’dan Anadolu’ya yansıyan kısım da buna dair…

Tam da dendiği gibi…

-

Son 10 yılda, Erdoğan’ın danışmanlığını, bakanlığını, başbakanlığını yapanlar çıkıyor Erdoğan’ın karşısına… Parti içinde her türlü eleştiriyi yasaklayan, yaşlanan Erdoğan’a karşı gençleşmeyi, yenilenmeyi, parti içi demokrasiyi savunuyorlar… Artık BEN merkezli siyaset döneminin bitmesi gerektiğini söylüyorlar… Görevden aldığı Başbakanı Davutoğlu, Erdoğan’ın tek adamlığını eleştiriyor, eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, eleştirilerini bir dosyayla iletip yeni parti için yola çıkıyor…

-

D-8'in 22'nci yıldönümü etkinliğinde konuşan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Mutlak yönetimlerde mutlak hakim olan, mutlak otoritenin sürdürülebilirliği söz konusu değildir” deyişinden Ankara’ya düşen pay var mıdır sahi ? Peki ya eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, Elazığ'da düzenlenen Gönül Dostları Buluşması'nda söylediği, “Devlet makamlarını bir takım trol çetelerinin tuzaklarına mahkum edenler karşısında 3 yıl sustuk. Eğer işler iyi gitmiş olsaydı, kıyamete kadar susardık” ifadesinden çıkanları nasıl pay edelim ?

Anlaşılan o ki…

Yumurta ve Tavuk hikâyesi, 2. aşamada !

3. aşamanın pay edileceklerinde ne olacak sahi ?

*

Yanlarından geçip gitmeyin…

Biraz durun, biraz da düşünün…

-

Abdurrahman dede ile tanışın...  Kendisi tam 86 yaşında... Dağlardan topladığı kekik ve çayları, Antalya/Güllük Caddesi’nde satarak öksüz torunlarına bakıyor… Fırsatınız varsa yanına uğrayın, destek olun ve onun durumunu daha çok kişinin görmesini sağlayın…

-

Eldeki hikâyeye yabancı değilim...

Aslında sizler de değilsiniz, ki Antakya'da benzerleri o kadar çok ki... Dağdan, bahçeden topladığı bir kaç kilo zahteri torbalara doldurup, sokaklarda kurdukları yer tezgâhlarında aile bütçesine katkı sağlamaya çalışan kadınlardan bahsediyorum... Kimi de asma yaprağı satar hani...  Yorgun bakar gözleri... Umutla, eldekini işaret eder size... Dolu olan o bir kaç poşetin boşalmasını ve kazanacağı parayla da eve erzakla döneceği anı düşler...

Peki, o düşten ona ne mi düşer ?

Belki biraz pirinç…

Çocuklara cep harçlığı…

Az biraz mutfak harcaması…

Kalırsa da, bir entari parası belki…

O yüzden…

Yanlarından geçip gitmeyin !

Biraz durun, biraz da düşünün !

Niye mi ?

Yanı başından geçip gittikleriniz, aslında biriken, biriktirilen umuttur…

Yorgun, çökmüş, yaşlı bedenlerse, hayat adına beklentisini yarına taşıma gayretidir…

Geçen buna dair konuşurken, bir arkadaşım, DÜNYA NE ADALETSİZ demişti… Adaletsiz ! Haklı ! Ama bir şey daha ekledi bu serzenişine… Eklediğiyle de, eldeki resmi tamamladı… Dediği mi ? “Fazilet sahipleri dururken, liyakatsizlerin yükselmesine şaşma… Dünyadır bu ! Bak denize, ibret al… Çer-çöp üstte, inci dipte…”

Haksız mı ?