Afganistanın son hikayesi Çığlıklar Şeriat ve Kayboluş
Attım valize bir kaç kırgınlık,
Bir iki vefasızlık,
Bir kaç acı söz…
Benim hatırladıklarım…
Senin unuttukların…
Geride kalan ne varsa…
Geldim, korkma aç kapıyı!
Sende kalmaya değil,
Beni almaya geldim…
…demiş ya Halil Cibran, Afganistan’ı izlerken, bunu düşündüm… Elde birkaç parça eşya ve anıların tıka basa doldurulduğu valizlerle oradan oraya kaçışanlarda durdum… Az biraz demokrasi, kadın hakları ve laiklik kırıntıları arasında hayatları filizlenen insanların, yeniden toprağa gömdükleri umutlarda en çok da…
Taliban’ın iktidarda olduğu 1996-2001 yılları unutulmadı…
“Bugün, Herat Üniversitesi’ne kadın öğrenciler ve akademisyenler alınmadı. Sadece erkeklerin girişine izin veriliyor. Sesimizi duyan var mı?” Haanya Sheeba Malik, Öğrenci…
“Bilgisayarımı kapattım, gözyaşları içinde masamdan kalktım ve iş arkadaşlarımla vedalaştım. İşyerimde son günümü geçirdiğimi biliyordum! Geri dönmeme izin vermeyecekler…” Kabil’de, devlet dairesinde çalışan bir kadın…
“Daha çocuktum, ama hatırlıyorum… Annem, bana dondurma alacaktı! Birlikte evden çıkmıştık. Taliban, annemi, yanında bir erkek olmadan sokağa çıktığı için kırbaçlamıştı. O karanlık günler geri dönüyor…” Zarmina Kakar, Kadın Hakları Savunucusu…
“Etrafımda görebildiğim tek şey, kadınlardan nefret eden, kadınların okumasını, çalışmasını ve özgürlüğünü sevmeyen erkeklerin çirkin suratları ve kadınların korkulu yüzleri... Beni en çok yıpratansa, mutlu görünen ve kadınlarla dalga geçen insanlar... Bizim yanımızda durmak yerine Taliban’ın yanında yer alıyorlar ve onlara daha fazla güç veriyorlar. Afgan kadınlar, sahip oldukları küçük özgürlükler için çok şey feda etti. Bir yetim olarak, eğitim alabilmek için halı dokudum. Çok fazla ekonomik zorlukla karşılaştım. Geleceğim için birçok planım vardı. Her şeyin böyle bitmesini beklemiyordum. Şimdi, 24 yıllık hayatımda elde ettiğim her şeyi geride bırakmam gerekiyor…” Genç bir Afgan kadın…
Kaybolanlar, bunlarla da sınırlı değil !
Bir Gazeteci arkadaşım devam etsin…
-
İnsanlık, bir büyük savaşı kaybetti, Kabil’de…
Öncelikle şeriatın eline düşen, son dönem elde ettikleri kazanımları da yitiren Afgan kadınları kaybetti. Sonra, hasımlarının kafasını kesen, kadınları recmeden Taliban’ın yobaz yönetimine giren Afganistan kaybetti. Sonra dünyanın bu bölgesini, acı çeken halkıyla birlikte gözden çıkaran herkes, hepimiz kaybettik. Kabil’i kaderine terk edip havalanan uçak ve onun kanadından düşen Afganlıların görüntüsü, insanlığın yere çakılışının belgesiydi sanki… Afganistan’da bir enkaz bırakıp çekilen ABD kaybetti. Kabil’de sadece yurttaşlarını kurtarırken kendileriyle çalışanları bile ölüme terk eden Batılı ülkeler kaybetti. Yabancı ordu işgaliyle veya CİA destekli darbeyle bir toplumu dönüştürebileceğini sanan zihniyet kaybetti. Laikliğin kazanımları kaybetti, özgürlük savaşı, düşünce hakkı, kadın mücadelesi, sanat hürriyeti, inanç özgürlüğü kaybetti.
-
Haklısınız…
Kaybolanlar da, kaybedilenler de çok !
Ama bu fotoğrafları hala okuyamayanlar da !
Bizde de benzer TALİBAN kafaları yok mu ?
Yaşamadık mı, aynı kafanın ürünü tepkileri ?
Peki ya hala iç içe olduğumuz cemaatler !
Yine haklısınız, unuttuk hemen, bir zamanların en POPÜLER (!) cemaat (!) yapılanmasını bürokrasi içerisine yerleştirip, yıllarca işbirliği yapanları, ardından da KENDİSİ dışında herkesi FETÖCÜ ilan edenleri !
Binlerce km ötemizde yaşananlara çok uzak değiliz !
Düşünün !