Açıklamalar bitti mi Gerçeğimize dönelim mi
25 Kasım, Kadına Şiddetle Mücadele Günü’ydü…
Bitti…
Kaç açıklama okuduk ?
Kaç kurumsal sahiplenme ?
Kaç resmi kimlikli empati çabası ?
Çok…
Sahi, kaçı inandırıcı geldi ?
Şimdi, tüm bu sloganları bir kenara süpürelim ve gerçeğimiz gelsin orta yere…
Bir kadın hikâyesi gelsin… Evet… Hikâyemiz, Diyarbakırlı Ebru Akıcı’ya dair… 19 yaşında, amcasının oğluyla zorla evlendirilmek istenen genç bir kızın direnişine dair… O direnişin, intihara giden öyküsüne dair…
Göğsüne sıktığı kurşun sonucu engelli kalmış, Ebru… Omurilik felci nedeniyle de, hayatına tekerlekli sandalye ile devam etmek zorunda kalmış… Yaşadıklarını anlatırken, hem kendi hayatına hem de diğer kızların kaderine dokunabildiğini anlatmış…
Söyledikleri mi ?
-
…Bütün aşiret toplandı ve “kızını, ağabeyinin oğluna vereceksin” diye baskılar yapmaya başladılar babama. Babam da tabi bunu istiyordu. Bana gelip de “Kızım, sen istiyor musun? Bu senin hayatın!” gibi bir şey sormadırlar. Bunu normalleştirmek değil amacım, ama başka bir çaremin olmadığını anlamıştım… ve ben, intihar yolunu seçtim... Bir kurşunla, ayaklarımı kaybettim!
-
Devam etsin, Ebru…
-
…“Allah’ın verdiği bedeni sen almaya çalışıyorsun” gibi bir sürü yargı ile karşılaştım toplum içerisinde, hayatta kaldıktan sonra. Ama hiç kimse, diğer ucuna bakmıyordu! Ben, erkeklerin kurbanıydım aslında. Ve ben, onlara bir ders vermek istemiştim. Bundan pişman mıyım? Bundan pişman değilim. Neden pişman değilim? Çünkü ailemde en azından bu algıyı kırdım. Benden sonra hiç kimse zorla evlendirilmedi! Ailedeki hiçbir kadın…
-
Ebru’nun hikâyesini okurken… “Şiddete uğramanın ve yaşam hakkını kaybetmenin ötesinde, gittikçe yaygınlaşan, kendisini YENİDEN ÜRETEN bir şiddet var toplumda ve bu, çok ürkütücü” diyen, Diyarbakır Roza Kadın Derneği Başkanı Adalet Kaya’nın söylediğinde durmak gerekiyor belki de… Durmak ve düşünmek gerekiyor…
Ama ne olursa olsun…
Kendi gerçeğinde KAZANAN, diğer kadınlar için de kocaman bir KAZANÇ hanesi yaratan Ebru’nun hikayesi, bana, “HADİ LAN” diyen bir hikayenin CESARET öyküsünü hatırlatıyor, ki nice Ebru’lar çıksın dilerim, ona dayatılanlara “HADİ LAN” diyecek…
O zaman, bugüne nokta koyacak öykümüz gelsin…
-
Karacıların komutanı, tatbikat sırasında bir asker çağırmış. Asker, "Emret komutanım" diyerek yanına gitmiş.
Komutanı, yere yatmasını istemiş. Daha sonra da, bir Tank’a, askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş. Asker, kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz, ezilmiş. Komutan, diğerlerine dönerek,
"İşte cesaret" demiş.
Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker, "Emret komutanım" diyerek, komutanının yanına gitmiş. Komutanı, helikoptere binmesini emretmiş. Asker, helikoptere binmiş ve havalanmış. Daha sonra komutanı, askere, aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş. Asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş. Komutan da diğerlerine dönerek, "İşte cesaret" demiş. Sıra gelmiş denizci komutana.
Denizci komutan, askerini çağırmış. Asker, çakı gibi hazır ola geçmiş ve "Emret komutanım" demiş. Komutan, "Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma" demiş. Asker, "HADİ LAN" demiş. Komutan, diğer komutanlara dönerek, "İşte asıl cesaret de bu", demiş…
-
25 Kasım’da; kendisine dayatılanlara, şiddete ve uğradığı tüm HAKSIZLIKLARA karşı sokağa çıkıp “HADİ LAN” diyebilen kadınların CESUR kalabalığına SELAM olsun o zaman…