7500’ün Türkiye’sinde… Utananlar / Utanmayanlar
“Yorgunsun... Uyudukça daha yorgun, uyudukça uykuya daha açsın... Solgun zamanların en soğuk ve en sert yastığına başını yaslayıp, günlerce öyle kalmak istiyorsun… Kimse sessizliğine dokunmadan, kimse seni aramadan, öylece uyumak istiyorsun... Yatıştırmak istiyorsun paramparça düşlerini... Çözmek istiyorsun, insandan daha çok can yakan hayatın ellerini…”
Hangimiz farklıyız ki şu an !
Evet, bugün bir mektubumuz var, ülkenin geçinemeyen milyonları içinden ! O anlatacak yaşadıklarını, o verecek verilmesi gereken mesajın en alasını… Hatta bizim yerimize DÜŞÜNÜN de diyecek, ama sorgulayacak da !
İşte o kelimeler…
Adresi, Ankara olan kelimeler !
“Kendimi bildim bileli fakiriz… Babamın, mahalle pazarına niye diğer anne babalar gibi erkenden gitmediğini, ama akşamın karanlığı bastırırken gittiğini merak eder dururdum ! Anneme sorduğumda, ‘işi var’ derdi ! Diğer anne babaların işi yok muydu ? Tabi ki vardı ama… Anlamam için benim de büyümem ve baba olmam gerekiyormuş ! Yok, baba olmak da yetmiyor, bunu anlamak için ! Cebinizdeki paranın kuruş hesabı içinde kaybolmanız da gerekiyor ! Haklısınız, şu an tam olarak babamı yaşıyorum ben de ! Meğer, mahalle pazarının satılmayan, kenara konan ya da satılsın diye fiyatı düşürülen sebze meyvelerinin zamanıymış, akşam saatleri !
Size yazmak istedim, çünkü emekli oldum !
Devletim, bana 7500 TL emekli maaşı veriyor !
Bu para, beni o akşam saatlerinden kurtarmadı, aksine daha da içine gömdü ! Açık açık cenaze namazımı da kıldı, bile isteye ! o parayı bana uygun bulanların Ankara’sı da isterdim ki, takındığı o Müslüman kimliğinde benim kadar idare etseydi !
Annemin, ocağa daha ikinci tencereyi koyduğunu hiç görmedim çocukluğum boyunca ! Koyduğunda da et olmazdı ! Akşamın pazarını bekleyenin yemeğinde et mi olur, siz de ! Yok, bugün ben çocuklarıma haftada en azından iki kere et yediriyorum… Eşim, Allah’tan çok idareli ! 250 gr et neyimize yetmiyor ki ! Kokusu gelsin, bir de bir iki parça da olsa tabağımızda görünsün !
Bir ara bir Bakan çıktı ve dedi ki, ‘Hâlbuki biz, koyun üretimine yönelik bir coğrafyada yaşıyoruz, ama biz damağı dana etine çevirdik… Koyun etini çocuklarımız yemiyor, kokusundan’ ! İnsan, üzülüyor ! Onları orada tutan yoksul milyonların, et alırken ‘KOKUYOR / KOKMUYOR’ diyerek alışveriş yaptığını sanıyor zavallım ! Sanırsın ki böyle bir lüksümüz var ! Ama ben, bizi yönetenlerin, yönettikleri ülkeden de ülke insanından da kopuk bu hali için ne o Bakan’ı ne de o Bakanların tepesindeki adamı suçluyorum ! Çünkü bu adamlar bir eli yağda bir eli balda yaşarken ve bizlerin hayatına günahları kadar katkı sunmazken, bizim insanımız, koklaya koklaya aldığı bir kaç yüz gram et için onlara şükrediyor !
Babam da fakirdi, ben de fakirim !
Devletim beni fakir kılmak istediğinden !
Daha iyi yaşamamı istemediğinden !
7500 TL ile ne uzuyoruz ne kısalıyoruz ! Aslında insan bir maaşla ne olabilir ki ? Doyar, nefes alır, yaşar… Peki, Ankara’nın siyaset yoluna girip de devletten yine tek bir maaş alanlar, nasıl oluyor da görevlerinin sonunda servet sahibi oluyor ? Ne yapıyorlar da o zenginlik onları buluyor ? Paraları mı bereketli, para musluklarının vanası mı gevşek ? Bu ülke insanını yoksulluğa tutsak eden şartlar, onları nasıl oluyor da zengin ediyor ? Hadi fenomenler bir şekilde yolunu buluyor da… Bunlar ?
Bana 7500 TL İLE YAŞA diyen bu insanların biraz utanması olsa keşke !
En son verdikleri 5000 Bin TL ikramiyeyi alamayanlardanım ! Niye ? Çalışıyorum ! Çalışmak zorundayım ! Çünkü geçinemiyorum ! Evin masraflarına yetişemiyorum ! Ve ben, bu şartlar nedeniyle devletim tarafından cezalandırılıyorum ! Emekliyim ve çalışıyorum, çalışmak zorundayım diye, bana o parayı vermiyor, devletim ! Bunu da gözlerimin içine baka baka söylüyor ! Utanmıyor ama !
Ben utanıyorum, bir baba olarak…
Utanıyorum, bir eş olarak…
Beni bu hale düşürenler utanıyor mu sahi ? Ben, soframa etli bir yemek koymak için kırk dereden su getirirken, TBMM’nin o zengin menüsünden karnını doyuranlar utanıyor mu ? Maaşım, kiramı ödemeye bile yetmezken, beni o 5000 TL’lik ikramiyeyi ödemeyerek cezalandıranlar, utanıyor mu ? Haram olsun, ne hakkım varsa ! Haram, zıkkım olsun, ne hakkım varsa !
Son bir şey…
Öbür tarafta, iki elim de yakalarında olacak, bunu da unutmasınlar…”
Düşünmeye başladınız mı ?
Peki ya utanmaya…