31 Mart'ın Ankara'sında... Fakir, Daha Fakir, çok Fakir...
Türk-İş'in AÇLIK ve YOKSULLUK araştırması, Mart ayı açlık sınırını 16 bin 793 TL olarak belirlemiş ! Bu rakam, Nisan ayında 17 bin 725 TL'ye yükselmiş ! Ülkedeki hayatların AÇLIK ve YOKSULLUK sınırı altında ezildiği bir ülkede, çalışan en alt sınıf olan asgari ücretlilerin maaşı, bir başka utancımız ! Emeklileri söylemeye gerek bile yok... Hatta en alt seviyeden maaş almaya devam eden dul ve yetim maaşı sahiplerini...
En az parayla en uzun süre yaşayabilenlerin ülkesi haline gelen Türkiye'de, siyasetin, krizin bedelini hep aynı kesimlere ödetmesine mi alıştık, yoksa korkuyor muyuz, bu adaletsizliğe karşı ayağa kalkmaktan !? Aslında, sendikalardan meslek odalarına, o kadar büyük bir örgütlenme var ki, bu adaletsizliği düzeltmesi gereken, ama VAR olanların KARAR mekanizmaları içinde YOK olmalarıyla ilgili bir şey, tam da bu noktada yaşadığımız çaresizlik... Zira ne sendikalar ne odalar, onlara üye yüzbinlerin, hatta milyonların kalabalığına rağmen, ülkedeki sosyal politikaların belirlenmesinde ağırlıklarını koyamıyor !
Bu kadar büyük bir kalabalığın siyaseti baskılayamamasına bir cevabımız olmalı aslında ama...
Yok !
Uygulanan ekonomi politikaları nedeniyle borçlanarak yaşamak zorunda kalan insanlara bakıp da yorum yapan Amerikalı bir gazeteci dostumda sıra...
"İşsizlik, inanılmaz boyutlarda ! İş bulanlarsa, güvencesiz çalışma biçimlerinin onlara dayatıldığı ortamlarda, giderek daha da küçülen ücretlere mahkum bir şekilde yaşamaya çalışıyor ! Türkiye'de, 'kemer sıkma' diye bir laf var, ama bu lafın muhatapları da hep üreten yoksul kesimler ! Tepedekilerin hayatları ise ne kemeri takıyor ne de sıkma derdinde ! Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, kendi yönetim binası içinde yaptırdığı camiyi kullanmak yerine, yüzlerce polis ve lüks koruma aracı eşliğinde, bir başka camiye gidiyor ! Hatta bazı basın açıklamalarını da kıldığı namazın ardından, o cami önünde yapıyor ! Aslında bu, çok basit gibi görünen bir örnek, ama yönettiklerine PORSİYON küçült diyenlerin bu hali, anlaşılmaz bir durum da yaratıyor ! 'Ekonomi kötü, ama benim için değil', diyor gibiler ! Diyanet İşleri Başkanı bile kullandığı lüks araçlarla gündemde ! Bir dönem, kola takılan yüzbinlerce liralık saatlerden çantalara, konuşulanları unutmadık ! Konuşup da yazan gazetecilerin soruşturma geçirdiğini de ! Anlayacağınız, ülkeyi yönetenlerin İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ diyerek inişa ettikleri BİR ELİ YAĞDA BİR ELİ BALDA ülke modeliyle, o modelin altında ezilen fakir kitleler, iki ayrı Türkiye hikayesi anlatıyor, dışarıdan bakanlara ! En komiği de, emeklisine zam yapamayan bir ülke, Amerikalı milyarder işadamı Elon Musk'ın turistik uzay ziyareti programına 55 milyon dolar harcayıp, bir de bunu UZAYA ÇIKTIK diye lanse ediyor ! Trajik olanı ise Gazze mitingi için İstanbul'un en işlek yerlerinden birini, Galata Köprüsü'nü kapatan ve devasa bir miting düzenleyenlerin, kendi işçisi ve emekçisinin meydanını polis kalkanlarıyla, zırhlı araçlarla kapatıp, bu yasağı delmeye çalışan kendi vatandaşlarına biber gazı sıkması... Kendi ekonomik sıkıntılarını dile getirmek isteyenler, Gazze'dekilerden daha mı önemsiz, bunu sormak gerekiyor ! Bu ülkenin anayasa mahkemesinin, 'o meydanı işçiye açın' demesi bile durumu değiştirmiyor... Ama en acısı da, bu ülkenin ana muhalefet partisinin, aynı mahkeme kararı için o gün işçilerle beraber direnmemesi ! 'Polisle itişmek partimize yakışmaz' diyerek ve bildik bir basın açıklaması sonrası arabalarına binip evlerine dönmesi ! Sanırım en anlamadığım konu da bu... Eylemleri izleyen biri olarak, orada, o partinin tüm milletvekillerinin sıra sıra durmasını, hatta gözaltına alınma pahasına, işçilerle meydan zorlaması yapmasını beklerdim, ki belki polis de bu dirence fazla dayanamazdı ! Ama senin de hep yazdığın gibi, siyasetin ANA denen muhalefeti, çok yetersiz bir politik duruşa sahip..."
Denilenlere katılmamak mümkün değil !
Konu da sorun da bu galiba...
Dedik ya başlarken, "...onca SENDİKA ve ODA, hükmettikleri devasa kalabalıklara rağmen, ülkenin sosyal politikalarının belirlenmesinde hakim bir noktada değil" diye ! Aynı şeyi, geride kalan 1 Mayıs'ta, CHP için de yaşadık ! Elde, geçen sene ki bir AYM kararı, basın açıklaması yaptılar ! Taksim Meydanı'nı zorlamadılar bile ! Yürüyenlerin en ön safında durmak yerine, etliye sütlüye dokunmadan, gerisin geriye döndüler ! Zaten bir tanesi, Özgür Özel için, "...geldi, ardından AUDI'sine binip geri döndü" demiş !
Haklısınız, konu da sorun da bu...
Değiştirmek için değişmek zorunda olanlar, kendi statükolarını korumak için direnç göstermeye devam ettikçe, halimiz bu ! Ben, burada, ara ara Hatay Valisi Mustafa Masatlı'nın, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'depremde kusuru bulunan kamu görevlilerinin araştırılması / soruşturulması' talebini niye haftalardır çekmesinde beklettiğini sorup duruyorum ya, isterdim mesela... Aynı kentin yerel medyası da ISRARLA, ama her fırsatta bunu sorsun Vali'ye, sorgulasın eldekini... Artık o kadar ısrarla yapılsın ki bu, o kapalı çekmece açılmak zorunda kalsın, dosya da adalete teslim edilsin...
Demem o ki,
...demokrasi ve adalet denen şey, verilen değil, alınan bir şey !
Düşünün...