Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 162 defa okundu.

29 Ekimi unutmayın Ama en çok da Ulu Önderi

Geçtiğimiz gün bir açıklama geldi…

Meclis Başkanvekili’nden…

Mustafa Şentop’tan...

CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel'in sorusunu cevaplamış, Şentop…  Meclis'in çeşitli harcamaları ve alınan tasarruf (!) tedbirlerine ilişkin yazılı soru önergesini yanıtlamış… Meclis'te BORDO yerine TURKUAZ renge dönüştürülen halıların maliyetine cevap (!) eklemiş…

7 yıldır kullanılan bordo renkli halıların; Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar ve diğer kamu kurumlarında kullanılmaya başlanan halılarla UYUMLU olması amacıyla değiştirildiğini belirtmiş Şentop…

Ama eklemiş de…

“20 Temmuz 2016 tarihli başkanlık oluru gereği, bordo halıların, yüzde 100 yün turkuaz renkli halılarla değiştirilmesi kararlaştırıldı... Değiştirilen halıların, ev halısı ebadına küçültülerek Kaymakamlıklara, ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere verilmesi planlanmıştır... Şubat 2018'de yapılan ihale sonucu, 1 milyon 350 bin lira fiyat üzerinden, tüm halılar turkuaz rengi halıyla değiştirilmiştir…”

Bu açıklama yetmeli mi ?

1 milyon 350 bin lira, OK mi ?

Ne diyelim, ‘canları sağ olsun’, mu ?

‘Zaten kırmızı da çok carttı kardeşim’, mi ?

Yoksa, ‘Devlet zengin, millet kudretli, yakışır’, mı ?

‘E zaten eskiler (!) de ihtiyaç sahiplerine dağıtılmış’, mı?

Bilemedim…

1600 TL ile yaşayan (!) ya da yaşadığını sanan milyonların ülkesinde, halının renginde UYUM (!) sağlama adına devletin kasasından ödenen milyonları kabul edemedim… Sırça sarayların lüksünde oturan siyasetin Ankara’sını Anadolu’nun neresine koymalı, bakın işte bunu hiç bilemedim…

Ama bir şey hatırladım…

Okumuşsunuzdur belki…

Amerikalı Gazeteci Clarence Streit, zamanında Atatürk ile bir röportaj yapmış, ardından da gözlemlerini detaylı raporlar haline getirmiş…

Söyledikleri mi ?

“Diğer devlet başkanlarında gördüğümüz şaşa ve merasimin hiçbiri Mustafa Kemal Paşa'da yoktu. Her yönüyle tam bir centilmen. Nazik, kültürlü ve çok şık giyimliydi. Profesyonel asker ve samimi demokrat, anında karar alan eylem adamı, organizatör, pratik ve idealist… Batı, ona diktatör gözü ile baktı. Bu adamla karşılaşmak ve onu Ankara'daki gündelik hayatın içinde görmek, diktatör iddiasının ne kadar büyük bir saçmalık olduğunu fark etmek için yeterlidir. Ankara sokaklarında yalnız yürüyebiliyor. Halkın arasında rastlaştığı ile konuşuyor, şakalaşıyor. Sakin bir özgüvene sahip. Gücünün farkında, ama kibirli değil. Onunla görüştükten sonra, yurttaşlarının ona neden bu kadar inandığını, sözlerinin neden bu kadar itibar gördüğünü anladım.

Türkiye'ye, Türklere karşı önyargı ile gelmiştim.

Türklerin dostu ve hayranı olarak geri dönüyorum.”

Değişmişiz anlaşılan…

Dünden bugüne çok değişmişiz…

Değişirken de kulluğa geri dönmüşüz…

Kula kulluk edebiyatında sınıf atlamışız…

Sormamışız, sorgulamamışız, çok korkmuşuz…

Ve olanı da olduğuyla kabul etmeyi tercih etmişiz…

Dünün anlatılan Cumhuriyeti’nde dururken, siyasetin 2018 Türkiye’sinde yerelden Ankara’ya izlediğim tablo mu ? Yok, mutlu etmiyor… Ben hiç mutlu etmiyor… Mart 2019 seçimleri yaklaşırken, Antakya ve Hatay’ın makam koltuklarında oturmak için birbirlerine demediğini bırakmayanların ADAYLARI (!) bana anlam ifade etmiyor… Birbirlerini ‘YOK’ ederek ‘VAR’ olma savaşı verenlerin memleketinde yaklaşan seçimler HİÇ anlam ifade etmiyor…

Denildiği gibi belki de…

Birbirimizden öteki'ler yaratıyoruz… Anlamadan dışlıyor, görmeden kapatıyor, tanımadan sevmediğimize kanaat getiriyoruz… Ha bire farklılıklarımıza yoğunlaşıyoruz, zerre kadar ortak noktalarımız yokmuş gibi davranarak, birbirimizi ‘bizden olanlar’ ve 'bizden olmayanlar’ diye ikiye ayırıyoruz… Arada kalanlara ya da herhangi bir kutba ait olmayı reddenlere ise şüpheyle yaklaşıyoruz… Arafta kalanları anlamıyor, öteliyoruz…

Haklısınız, tablo berbat…

Ama yine de umutsuz değiliz…

Çünkü biz 29 Ekim’in çocuklarıyız…