13 Nisan da konuşacakmışız Peki gerçeği mi sloganları mı
Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson’a bir konuda katılmamak mümkün değil…
O der ki ;
Sığ insanlar şansa inanır…
Güçlü insanlar mı ?
Sebep - sonuç ilişkisine !
Sebep – Sonuç ilişkisi ‘ÇOK ÇABA’ ve ‘ÇOK EMEK’ gerektiren bir süreç, o yüzden sevmeyiz ! Bir şey olmayınca, ya ‘OLMADI İŞTE’ deyip küseriz ya da ‘KADER’ der, vazgeçmişliğimize tutsak kendimizi geride bırakırız… KADER demenin sadakatinde durmayı ise severiz ! Bunu da inanca bağlarız, ki o inancın ‘TEVEKKÜL’ dediğini çokça unuturuz ! ‘KADER’ demeden önce ‘MÜCADELE ET’ diye eklediğini de !
Bu kentin hikâyesinde durup da ‘NİYE’ diye sorduğumuz onca sorunun cevapsızlığında kayıtsız kalanların sessizliği de buna dair… Ne dersiniz ? Biraz ‘KADER’, biraz da ‘OLUYOR İŞTE’ diye diye bitirdik gibi ! Diye diye eksilttik hatta ! Bu kentten, kendimizden, anılarımızdan, dünden, bugünden, en çok da yarından…
Haklısınız, konuşup duruyoruz işte !
Bir şeyi değiştiremesek de ısrar ediyoruz !
Halimiz, Soren Kierkegaard’ın hikâyesi gibi…
-
Tiyatronun kulisinde bir gün yangın çıkmış... Palyaço, haber vermek için sahneye gelmiş... Herkes, bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış… Palyaço uyarmaya devam ettikçe, alkışlar daha da hızlanmış… Sanırım dünyanın sonu da, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek...”
-
Karşıdan bakıldığında durum bu kadar trajik mi bilmiyorum ama, başlayalım mı ? Bugüne dair başlığımıza geçelim… 13-14 Nisan tarihlerinde “Şimdi Hatay Zamanı” başlığıyla gerçekleştirilecek olan Kültür ve Turizm Sempozyumu’na biraz yakından bakalım…
Katılımcılar hem Ankara’dan hem Hatay’dan… Gündem, bu kent ! Bu kente dair tarih… Kültür… Medeniyetler… İnanç Turizmi… Yapılanlar… Yapıl-a-mayanlar… Eksikler… Artılar… Yapılması gerekenler… Yanlışlar… Yanlışlar… Yanlışlar…
Aslında, merak etmiyor değilim !
2 gün boyunca Hatay Turizmi’ni konuşacak olanların her bir konuşmacıdan sonra birbirlerini alkışlamaktan öte masaya koyacakları o ‘GERÇEK’ ne olacak ? Sahi, konuşanların gerçeği ‘NE’ olacak ? Bizlerin ha bire dile getirdiği KRAL’ın ÇIPLAKLIĞI’nda durabilecek mi konuşma kürsüsüne çıkacaklar ? Yoksa ‘PADİŞAHIM ÇOK YAŞA’ deyip ‘ALKIŞLAR’ arasında yerine mi geçecek ?
Ben sorayım o zaman !
1500 yaşındaki Saint Simon Manastırı’nın bugünkü ‘sprey boyalı’ bakımsız hali için konuşacak birileri olur mu ? Peki ya kent kimliğinin olmazsa olmazları arasında yer alan taş ve ahşap evlerin benzer sorunlar arasında kıvranan halleri… Buna dair söz almak isteyecek olur mu ? Samandağ’daki Dor Mabedi’nin içler acısı yalnızlığı için ayağa kalkmak isteyecek olur mu? Peki ya, Antakya kent merkezinde, kuruyan Asi Nehri yatağında iş makineleri eliyle ortaya çıkan bir ‘ROMA SÜTUN BAŞLIĞI’ için sürdüre geldiğimiz sessizliğimizi bozmak isteyen çıkar mı? 50 Milyon TL’den daha fazla para harcadığımız YENİ müzemizin çatısından binlerce yıllık mozaikler üzerine SU damlarken, bu konuda birkaç kelime paylaşacak biri, birileri olur mu ?
Konuşur muyuz bu defa?
Söylenenlere kulak kabartır mıyız ?
Yoksa, SEN SAĞ BEN SELAMET mi ?
CEVAP, 13 Nisan’da konuşma kürsüsüne çıkacaklardan belli olacak ! Hayatımıza ‘GERÇEK’ mi yoksa ‘SLOGANLAR’ mı hakim, işte bu belli olacak !
Mevlana güzel söylemiş…
“Sen neye ‘NASIL’ bakarsan, o da sana ‘ÖYLE’ bakar…”
O zaman bu defa bir değişiklik yapın, Antakya ile başlayın bu kentin gözlerine bakmaya, ardından tüm coğrafyayı gezinin, ama her adımınızda durun ve DÜŞÜNÜN, düşünün ve HİSSEDİN, hissedin ve KONUŞUN…
Haklısınız, şimdi tam zamanı…
Alkışın değil, gerçeğin…
Sloganın değil, konuşmanın…