İşadamları EKONOMİ değil sahi niye LAİKLİK konuşuyor
Ne, almış başını giden dolar…
Ne, TL’deki rekor değersizlik…
Ne, üretimdeki artan maliyetler…
Ne, nakliyedeki konteyner krizi…
Ne, marketlerdeki fahiş fiyatlar…
Ne, sıkıntılı tarımsal üretim…
Ne de Merkez Bankasının baş döndüren görev değişimleri…
İşadamlarının gündeminde, sahi NİYE laiklik var ?
İstanbul’daki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nı izlerken, Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ile Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’yi dinledim…
Ardından, satırbaşlarında durdum…
LAİKLİK diyen cümlelerde…
Önce, Simone Kaslowski…
-Cumhuriyet rejiminin harcını oluşturan, bugün de demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laikliktir…
-Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir... Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda, eşit vatandaşlık kavramının ve bilincinin yerleşmesi çok zordur, hatta imkansızdır... Vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik bir toplumu kurmak, korumak güçleşir…
-Modern ve demokratik bir toplumun yapı taşlarından birisi de kadınların her alanda var olmasıdır... Kadınların toplumsal hayata katılmaları, tüm beceri ve enerjileriyle toplumun ilerlemesine ve değerlerini oluşturmaya katkıda bulunmaları ise ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir…
Ardından, Tuncay Özilhan…
-Ben, birlik ve beraberlik içinde sorunlarımızı aşarak gelişmiş, adil, saygın ve çevreci bir Türkiye inşa etmemizi sağlayacak kurumlar arasında, özellikle laikliğe ve demokrasiye vurgu yapmak istiyorum…
-Nasıl ki modern dünyanın ortaya çıkmasında, sanayi devriminin koşullarının hazırlanmasında demokrasi asilzadelerin ayrıcalıklarına son vermişse, laiklik de ruhban sınıfının toplum üzerindeki kıskacını ortadan kaldırmış, özgürlük ve eşitliğin önünü açmıştır…
-100 yıl önce, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve arkadaşlarının modern dünyanın üyesi olmak doğrultusunda atmış oldukları geri dönülemez kararlı adımda en önemli ilke, laikliktir… 100 yıl boyunca ayakta dimdik durmamızı sağlayan bu ilke, önümüzdeki 100 yıl içinde de özlemlerimizi gerçekleştirmemizin en büyük teminatı olacaktır…
- Farklı dil, din, ırk, mehzep, etnisite, sosyo-ekonomik kökenden insanlardan oluşan milleti düşününce, herkesi harekete geçirmek, herkesin katkısını almak, kimseyi dışarıda bırakmamak ancak demokrasi ve laiklik ile mümkün olabilir…
Sanırım, NİYE ŞİMDİ demeye gerek bile yok !
Siyaset ve Din ikilisinin samimi pozlarını son dönemde bolca izlerken hele ki !
Dinin politize edildiği, siyasetin dinsel bir kimliğe büründüğü bugüne şahitlik ederken, en çok da !
Haklısınız…
Genelde bizim gibi AZ gelişmiş, ekonomik olarak da hep sıkıntılı ülkelerde gündemi ayakta tutacak çimentolara ihtiyaç duyulur… Bu, genelde MİLLİYETÇİLİK’tir… Hatta bu, en damar başlıktır ! İtirazsız kabul edilir, muhalefet edeni ise yoktur ! DİN ise Türkiye siyasetinin sık sık sahneye aldığı, hatta miting meydanlarına taşıdığı ikinci başlığımız ! Diyanetin ve başındaki makam sahibinin, “İnanç, insan ile Allah arasında olsun, ticarete, siyasete, yargıya yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar!” deme cesareti de buna dair…
Açıkçası, Cumhurbaşkanı, bir siyasi partinin de genel başkanı olan Erdoğan’ı, geçtiğimiz hafta Cuma Namazını kıldığı Taksim Cami’nde, namaz sonrası eline mikrofon alıp da cemaate seslendiği anı izlerken, hem Simone Kaslowski de, hem Tuncay Özilhan’da durdum…
Durdum ve düşündüm…
Din ve Devleti, Din ve Siyaseti, Cumhuriyeti ve Laikliği, giderek yükseltilen Politik İslam’ı !