Hayata dair mi, yorgunuz Yorgunluğumuz, birbirimize mi
-
Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen,
aptaldır…
Ona karşı tetikte ol !
Bilmeyen ve bilmediğini bilen,
basittir…
Ona öğret !
Bilen ve bildiğini bilmeyen,
uyuyordur…
Onu uyandır !
Bilen ve bildiğini bilen,
bilgedir…
Onu takip et!
-
Hepimizi yoran hayatların içindeyiz…
O yüzden de ihtiyacımız olan bu;
Bilen ve bildiğini bilenler !
Haklısınız…
Azlar…
Çok azlar…
Çok olansa, diğerleri…
Kadına yönelik yaşanan şiddetin cinayetle sonlanan bir hikâyesine dair paylaşılan şu satırları hiç unutmuyorum;
-
“Kız öldü!” diyorum…
"Tek başına dışarıdaymış" diyor !
“Kız öldü!” diyorum…
"Nasıl giyinmiş” diyor !
“Kız öldü!” diyorum…
“Soyu sopu, dini, ırkı neymiş” diyor !
“Yahu, kız diyorum, öldü…
Umutları, hayalleri, geleceği öldü…
Annesi öldü, babası öldü…
İnsanlık öldü…
Kendini korumaya çalışırken, eziyet edile edile öldü” diyorum…
Susuyor…
Susuyoruz…
-
Evet…
Çok olanlar onlar, susanlar…
Kelimelerinden koşar adım uzaklaşanlar…
Ama lafa gelince de iki saatte memleket kurtaranlar !
Oysaki ne güzel demiş, Uğur Mumcu; “Unutmayalım ki cesur bir kez, korkak bin kez ölür ! Önemli olan, insanın böyle bir toplumda ‘mezar taşı’ gibi susmamasıdır…”
Sanırım, susanların kalabalığı yüzünden susturulan azınlıklarız…
Bize dair, SUSTURULDUĞUMUZ bir kelimemiz var mesela… Hatay’da, Samandağ’da, Vakıflı’da… Türkiye’nin TEK diye tekrar edilegelen, ama gerçekte SON olanında… Anadolu’nun gönderilenleri ardından, yapayalnız kalanda, geride bırakılanda…
Sahi, niye sürekli olarak, “Türkiye’nin TEK Ermeni Köyü” deyip durduğumuzu söyleyecek biri var mı bana, Vakıflı Köyü için ? “SON” demek, diye bu kadar zor geliyor, en çok da bunu ?
Hikayesinde sustuğumuz için mi ?
Yaşanılanda susturulduğumuz için mi ?
Olası cevaplarından korktuğumuz için mi ?
“NİYE SON” diye soracaklarını bildiğimiz için mi ?
Haklısınız…
Sustuğumuz, susturulduğumuz tek hikâyemiz bu değil…
Hayata ve birbirimize dair yorgunluğumuz bunlarla sınırlı değil…
O yüzden, düşünün !
Niye bu kadar yorgunuz, en çok da bunu !