1915ten Roboskiye Dersim’den 6 7 Eylüle
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın son açıklamasına iliştirdiği, “Türkiye çok net söylüyor. Bizim arşivimiz açık, kaynaklarımız açık, tarihçiler bakıp incelesinler. Bu millete soykırım iftirası yapmak, iftiraların en büyüğüdür” deyişine yakından bakıp da iç geçirmemek mümkün değil…
Niye mi ?
1915’in gölgesinden bir türlü çıkamayan Ankara’nın, düne ekli acılar ne zaman gündeme gelse “ARŞİVLER AÇIK, ALSINLAR BAKSINLAR” demesi kadar ACI başka bir şey olamaz aslında, ki geride bırakılmak istenen tarihin o sayfalarında yitip giden insanları BAŞKALARI gibi görme anlayışından kurtulamadığımızı gösteriyor bu tavır, oysaki konumuz ANADOLU, ölenler de bu coğrafyanın insanları, GÖÇ’e zorlanan yüzbinler Anadolu’yu eksilten kararların kurbanları…
Tüm bunlar olup biterken, karşı taarruza geçtiğimiz anlar da yok değil, ki mesela ONLAR DA ÖLDÜRDÜ, BİZ DE ifadesi, hele ki geride kalan ERMENİ kalabalığı ASALA noktasında gösterme isteği, işte bunu aşamıyoruz, hem de hiç...
Peki, ne olacak ?
Sizi bilmem ama, Anita Toutikian’ın, 1915’in kurbanlarından biri olan anneannesi Hripsime Sarkisyan için söyledikleri buna dair, NE olacağına dair, erteledikçe NE yaşanacağına dair ve aslında eldekinin SİYASET değil VİCDAN olduğuna dair…
“1915 ve Ermenilerin Türkiye’den sürülmesi tartışılırken, insanlar, meseleyi kaç kişinin öldürüldüğüne dair basit bir hesaplama veya yurttan ayrılmak ve varlıkları yitirmekle ilgili bir hikaye gibi düşünebiliyorlar. Yaşanan ruhsal işkence pek göz önüne alınmıyor. Aslında bu yıkıcı işkence süregidiyor ve daha da yoğunlaşıyor. Ermeniler; sevdiklerini, yuvalarını, eşyalarını ve saygınlıklarını bir anda ve dramatik bir şekilde yitirirken, ruhsal bütünlüklerini ve güven hislerini de kaybettiler. Acılar dinmedi, süregitti ve sonraki kuşaklara geçti, kabarıp taştı ve çare arayan haykırışlara dönüştü. 100 yıl geçmiş olmasına rağmen biz Ermeniler nine ve dedelerimizin çektiği psikotravmatik acıyı taşıyoruz.”
Ermeni torunlar bu acıyı sahipleniyor işte…
Türk torunlar ise bu acıyı harlayan emaneti…
Hatta, eldeki RESMİ tarihin bugüne eklenen gerçeğinde asılı durmaya devam eden, “Benim için Gürcü diyen oldu, afedersin çok daha çirkin şekilde Ermeni diyen oldu” ifadesini…
Aslında 1915 ne ki… !
Kendi resmi tarihimizin hangi KARANLIK sayfası ile barışabildik ki şu ana kadar, DEVLET hangi birine RESMİ bir ÖZÜR iliştirebildi ki, hatta konuşmaya bile başlamadık ki, yaşananları sorgulamanın kıyısından bile geçmedik ki…
Dersim isyanına ekli karanlık mesela…
6-7 Eylül ile kana bulanan İstanbul mesela…
Roboski ile toprağa verilen 34 masum mesela…
Hangi birini çözdük ?
Hangi biri için özür diledik ?
Sorun ARŞİVLER miydi yoksa ?
Değilse, NE ?
Kendimizle barışmamızı engelleyen NE ?
SUÇ’u da SUÇLU’yu da bulmamızı alıkoyan NE ?
Kimi KİM’den koruduk bunca sene, neyi NEYDEN ?
Garip olan da, BİLEN geçiniyoruz, hatta her konuda olduğu gibi bu konuda da BİLİRKİŞİ oluyoruz, ama olmuyor, anlamıyoruz, kendi yaralarımız kadar derin diğerlerini anlamıyoruz, anlamak için kendi acımızın derinliğinden ilham almıyoruz, ARŞİV yerine VİCDAN taraması yapmak gerektiğini unutuyoruz…
Şairin dediği gibi…
Adresine iadeli acılarım var benim..
Günahı dünyaya sığmaz sancılarım..
Keşkesiz kalan beddualarım..
Cehenneme dar gelecek alınmış vebalim..
Ödenmeyecek alacağım var benim..