YARALI TEPEDEN TIRNAĞA HERKES YARALI
Şarkı, ne güzel mırıldanmış…
Ne zaman canın yansa bu kadar derinden
Sanırsın mümkün değil bir daha üzülmen
Ne inat ne gözü kara ne dayanıklı yürek
Acıyor aynı yerden her şeye rağmen
Ne akıl kar ediyor ne fikir o sırada
Biliyorsun geçiyor zamanla ama ne fayda
Yaralı, tepeden tırnağa herkes yaralı
Alışılmıyor acıya, yok kaidesi kuralı
Kanayıp ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni
Ne gelen anladı ne giden olanı biteni
Adıyorum aşka geri kalanımı
Suya söyledim gitti en son yalanımı
Aşkın da en hesapsız kitapsız olanını
Yaşamazsam kara kaplıya kaydedin beni
Sizi bilmem ama…
Yaralarımızı hatırlatmış…
Tepeden tırnağa acıyanlarımızı…
Durdurulamayan kanamalarımızı…
Rüzgâra savurduğumuz ağıtlarımızı…
Ama durmadan biriktirdiklerimizi de…
Avuç avuç…
Kalp kalp…
Beden beden…
Niye mi ?
Unutmadık…
Haziran eylemlerini unutmadık…
Taksim Gezi’ye eklenenleri unutmadık…
Sıkılan gazları, fırlatılan kapsülleri unutmadık…
Bedenleri delip geçen çelik kapsüllerin acısını unutmadık…
AĞACIMA DOKUNMA diyenlere takılan kelepçeleri unutmadık…
Gün ağarırken yapılan baskınla yakılan çadırları unutmadık…
Polislere özenle YAZDIRILAN destanları unutmadık…
O destanlara KURBAN verilenleri unutmadık…
EMRİ BEN VERDİM diyenleri de…
O emri uygulayanları da…
Yitip gidenleri de…
Abdullah Cömert’i, Ethem Sarısülük’ü, Ahmet Atakan’ı, Berkin Elvan’ı, Medeni Yıldırım’ı, Ali İsmail Korkmaz’ı, Mehmet Ayvalıtaş’ı UNUTMADIK, düne ekli restleşmenin destanında duranların Ankara’sı daha dün “TAKSİM GEZİ’YE O TARİHİ BİNAYI İNŞA EDECEĞİZ” derken, UNUTMAK İSTEMEDİK… ama en çok da… Polisin 150.000 adet gaz bombası attığı, TOMA’lardan 3.000 ton su sıktığı, FN-303 adlı silahtan göstericileri boyamak için ‘bizmut’ içeren kapsüllerin atıldığı Gezi direnişine ekli çığlıklar kulaklarımızda çınlarken…
UNUTMAK BİZE GÖRE DEĞİL, dedik…
O yüzden Nazım Hikmet bitirsin bugünü…
…yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak
…unutma; aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak
Desin…
Ve eklesin, başka başka dizelerinde…
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Evet…
ÖLÜMÜ adres gösterenlere inat, YAŞAYACAĞIZ…
Ama UNUTMAYACAĞIZ, unutturmayacağız…