KEŞKE ler biriktirmeyin Ah be hayat demeyin
Hayat dediğin şey o kadar kısa ki…
Ne zaman bunu tekrar etsem kendime, Elif Şafak’ın şu dizeleri geliyor akla…
-
Tebeşirle çizilmiş bir seksek oyunu kadar uçucu bir çizgisi var hayatın... Farkında olmadan basıyorsun çizgiye... Kızıyorlar anında... ‘Yandın’ diye atılıyorsun oyun dışına…
-
Bu kadar…
Ötesi yok o YANDIN’ın…
Bir dahası yok, ikinci şansı hiç yok…
O yüzden, oyun biter ve siz derin bir ‘ah…’ çekersiniz !
Ya da…
Ah keşke, der ve düşünürsünüz…
Hatta hiç durmayın, düşünün…
Mesela… Yemyeşil bir alan düşünün... Yere uzandığınızda, yıldızlar, dokunabileceğiniz kadar yakın sanki... Başınızı kaldırdığınızda, deniz burnunuzun ucundaymış gibi… Serin bir rüzgar yüzünüzü okşuyor… Çiçekler, kuşlar, böcekler… Burada bütün saadetler mümkün... Burada, bütün soruların bir cevabı var, bütün kilitli kapıların bir anahtarı... Saatlerce ufuk çizgisine bakıyorsunuz, gökyüzünün denizi dudaklarından öptüğü o ince çizgiye... Hayattan herhangi bir beklentiniz yok, hayattakilerin de sizden... O an için yapılacak daha iyi ya da daha önemli bir işiniz yok... Görev bilmişsiniz bu manzaranın her santimini hafızanıza kazımayı... Gökyüzünden gelip geçen her buluta selam veriyorsunuz, önünüzde uçuşan her yaprağa... Karıncaların telaşı büyük, selamınızı almadıkları için sakın darılmayın onlara... En derininden bir nefes alıyorsunuz… Ciğerleriniz bunca zaman hasretmiş böyle bir havaya... Kaç dakika, kaç saat, kaç hafta geçirdiniz, kaç kez güneşin doğuşuna şahit olup kaç günbatımında hüzünlendiniz kim bilir burada... Zamanın neresindesiniz acaba? Buraya geldiğiniz andan öncesinin hiçbir önemi yok aslında... Çünkü her şey, çünkü herkes yeniden başlıyor burada…
Ah keşke, dediğinizi duyar gibiyim…
Sahi, KEŞKE’lere bu kadar mı battık ?
Bu kadar mı çok KEŞKE biriktirdik ?
O zaman…
Bir yazarın dediği gibi…
Durma !
İçini genişlet…
Her yere yürü…
Yürüyebildiğin kadar yürü…
Yürüyerek gidebileceğin her yere yürü…
Ufkunu genişlet…
Çayır çimene uzan…
Göğe bak…
Kalbini genişlet…
Bir şeyi tohumdan başlayarak büyüt…
Sabrını genişlet…
Sevdiklerinin gözlerinin içine bak…
Kısa denen yaşamı en dibine kadar doldur…
Öyle bir doldur ki, o son anda KEŞKE olmasın…
Haklısınız…
Yine de oluyor galiba…
Eldeki, öyle ya da böyle, KEŞKE oluyor…
Bir yerde okumuştum…
-
Varlığımızı arttırdık, ama değerlerimizi yitirdik... Hayata yıllar ekledik, ama yıllara hayat katamadık… Uzaya ulaştık, ama ruhun derinliklerine inemedik... Havayı temizledik, ama ruhları kirlettik… Atomu parçaladık, ama önyargıları yıkamadık... Çok yazdık, ama az gelişemedik... Çok plan yaptık, ama az sonuç aldık… Acele etmeyi öğrendik, ama sabırlı olmayı öğrenemedik… Tanıdıkları çoğaltırken, dostları eksilttik...
Ne güzel de özetledik yaşantımızı… Ah be hayat… Aşklar çoğalırken, hayal kırıklıkları ve tükenmişlikler artarken, biz azaldık ölesiye... Öyle ki, duyarsızlaştık… Öyle ki, yalnızlaştık... Tebessümlere hüzün bulaştırdık... Hissizleştik... Her şey an'lık… Ah be hayat...
-
O zaman, o ANLIK hayata dair…
Siz SİZ olun KEŞKE’ler biriktirmeyin…
Hele ki, AH BE HAYAT demeyin, hiç demeyin…