Kavala ve Demirtaş Hukuk ve Demokrasi
Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde, 28 Ocak 1987 tarihinde, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuru hakkını, 22 Ocak 1990’da ise Avrupa İnsan Hakları Divanı’nın zorunlu yargı yetkisini tanıyan Ankara, kendi iç hukukunda ulaşamadığı ADALET ve ADİL YARGILAMA konusunda, belki de uzun zamandır hiç olmadığı kadar zorda !
Konumuz, biraz Osman Kavala…
Ardından da Selahattin Demirtaş…
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı uyarınca, Osman Kavala’nın 30 Kasım’a kadar (30 Kasım - 2 Aralık 2021'de gerçekleşecek 1419'uncu toplantıya kadar…) serbest bırakılmaması halinde Türkiye hakkında yasal ihlal süreci başlatacağı işaretini vermesinin ardından gözler, Ankara’da değil, Erdoğan’da !!!
Niye Ankara değil de, Erdoğan ?
Haklısınız sormakta ama…
Ankara, son dönemde Erdoğan olmadı mı zaten !
Hatta son sözün ve son imzanın ismi de Erdoğan olarak tescillenmedi mi ?
Peki, ne olur ?
Aynı Bakanlar Komitesi, Selahattin Demirtaş için de serbest bırakılma ve mahkumiyet kararlarını bozma çağrısı yaparken, hatta propaganda suçundan verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasının Demirtaş’ı “cezaevinde tutma ve seçimlere katılmasını engelleme amacı” taşıdığının altı çizilirken, ne olur ?
Hukuk ve Demokrasi dedik de…
Biraz da Türkiye’de dolaşsak mı ?
Aynı Hukuk ve Demokrasi için ERKEN SEÇİM tartışmalarının yapıldığı siyasete biraz yakından baksak… Bakarken de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Kürt sorununun çözümü için meşru bir organa ihtiyaç duyulduğu, bu organın da Meclis’te temsil edilen HDP" olduğu yönündeki açıklamasına en çok da…
Aslında,
Kürtler (Kürt Oyları), AKP’nin de öncelikleri arasında, ki İstanbul gibi büyük kentlerde belediyeleri kaybetmesine sebep olan HDP’nin kapatılması yönünde oldukça fazla uğraş veren Parti yönetiminin bunu nasıl başaracağını açıkçası çok merak ediyorum…
2009-2015 yılları arasında yürüttüğü çözüm sürecini halının altına süpürmekte gecikmeyen aynı Parti yönetiminin, bir taraftan HDP KAPATILSIN derken, diğer taraftan Kürt seçmene BEN SİZİN İÇİN VARIM demesi ne kadar inandırıcı olur, en çok da bunu…
Yine de,
27 Eylül'de, 2023 seçimine ilişkin Tutum Belgesi'ni açıklamaya hazırlanan HDP'yi beklemek gerek… Hem Cumhurbaşkanı adayından, hem de ittifaklardan beklentileri ortaya koyacak detayları okumak gerek…
Anlayacağınız,
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Millet İttifakı içinde yer almasa da, AKP ile MHP'den kurulu Cumhur İttifakı’nı zayıflatmak için, özellikle büyükşehirlerde Millet İttifakı’na destek vererek Cumhur İttifakı’nı geride bırakmayı başaran HDP’nin oyları da, yol haritası da, 2023 seçimleri için kritik önemde…
CHP’nin çıkışı, buna dair…
“Devlet dediğiniz kurum, gayrı meşru bir organla muhatap olmaz. Erdoğan, bunu yaptı. Devleti, İmralı (Öcalan) ile muhatap kıldı mesela. İmralı, meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Eğer bu sorun (Kürt Sorunu) çözülecekse, meşru bir organla çözebiliriz" çıkışı, biraz buna dair…
Size de garip gelmiyor mu ?
Her seçim döneminde demokratik açlığımızı bu kadar NET hatırlayıp, o açlığın merkezine de KÜRTLERİ koymamız, size de garip gelmiyor mu ?
Bu durum, Kürtlerin, demokrasi denen kısımdan en az pay almasıyla da ilintili mi acaba ?
Düşünün !