İzmirin Smyrna Boyoz hikayesi Fısıldar mı Antakyaya da
İzmir Ticaret Odası’nın Coğrafi İşaret Tescili’ni gerçekleştirdiği kentin geleneksel tadı BOYOZ’u, Yunanistan’dan Amerika’ya birçok noktaya taşıyan ve ‘Smyrna’ markası altında gerçekleşen şubeleşme ve markalaşma ile beraber, yöresel ürün yolculuğuna çıkan Antakya gibi kentlere ciddi de bir örnek olan İşadamı Musa Turan’ı konuşalım istiyorum bugün…
Bir İzmir’li…
Ama çokça da, sınırı olmayan bir dünyalı…
Bugün Türkiye’deki birçok büyük market zincirinde bulabileceğiniz bir tat, Smyrna ve Boyoz ikilisi… Onlarla; Yunanistan’da, Amerika’da, Almanya’da ya da Avusturya’da karşılaşmanız mümkün… Taş fırında uzun süre pişirilmiş yumurta ile beraber eşsiz bir tat sunan Smyrna Boyoz’un lezzet hikayesini YEREL olmaktan çıkarıp KÜRESEL bir marka yolculuğuna çıkartan Musa Turan’a dair fısıldanan başarı hikayesini dinlemekse ayrı bir keyif, ki şiddetle tavsiye ederim…
Aslında onları izlerken, bizler için de istiyorum aynı şeyleri…
Aynı markasal yolculuğu !
Aynı küresel çıkışı…
Aynı cesareti !
Ama önce, bu kente olan inancı…
Sahip olunanlara yönelik sadakati…
Çok şey istiyorum, biliyorum…
Ama isterken de, ortalamadan uzaklaşmaya çalışıyorum…
Niye mi ?
Leonardo da Vinci, şöyle demiş ya… “Ortalama insan; görmeden bakar, duymadan dinler, hissetmeden dokunur, tat almadan yer, fiziki bilince erişmeden hareket eder, koku bilincine ulaşmadan nefes alır ve düşünmeden konuşur…”
Sizi bilmem ama, bana göre… Eldeki ORTALAMA’nın hikayesinde uzun zamandır duruyor ve bekliyoruz ! BEKLEMEK derken, bana biri KÜNEFE için şunu söylesin… İzmir’in BOYOZ hikâyesindeki gibi, ülke ülke taşıdığımız bir marka hikâyemizin olduğunu mesela… Ya da buna dair başladığımız bir süreci…
Söyler mi ?
Anlatır mı bir şeyler ?
Haklısınız, söylemez…
Anlatmak için de kendini zorlamaz…
Çünkü elimizde henüz buna dair bir şey yok…
Coğrafi İşaret var, ama o işaretin ötesi henüz yok…
Peki, bir diğer başlığımıza bakalım mı ?
Aslında bu, bizim Künefe ötesi ısrarımız !
Hani adı ANTAKYA SİMİDİ olan…
Aslında sorum en başta Hatay Valiliği’ne, ki bu kenti uzun bir zaman ‘marka kent’ sloganları arasında boğan ve yarattığı balonu da en sonunda patlatan kalabalıktan uzak olduğuna inanmak istediğim kent yönetimine…
Antakya Simidi için ilgili ve sorumlu kurumların harekete geçmesini yıllardır bekliyoruz beklemesine de, NEYİ BEKLİYORUZ, bakın bu kısımdayım HALA ! Ama eldeki yöreseli diğerlerine anlatalım derken, HATAY GÜNLERİ adı altında yapılan ve çok da tasvip etmediğim görsel içinde bu hikâyeyi başladığı gibi bitirelim de demiyorum… Aksine öyle bir İLK ADIM atalım ki, kimyon ve tuza eklenen bir hamurun fırın lezzetinde yepyeni bir şehir öyküsü fısıldayalım… İzmir Boyoz’unun kadim hikâyesindeki detayların çok daha fazlasına sahip bir kentte yaşarken, bugüne kadar NİYE BEKLEMİŞİZ sorularının cevapsızlığında sıkışan gecikmişliğimizi de fark edelim…
Özetle…
İzmir, İzmir’de kalmayan bir Coğrafi İşaret hikâyesi ve Markası yaratmış, ben oradayım…
Künefe’nin Coğrafi İşaret başarısını konuşurken, hala neden bu kentteyiz, şimdi de buradayım !
ÜRETEN olmayalım sadece, aslında tam da o noktadayım !
MARKA olalım, ama önce kent merkezinde bile birbirinden farklı tariflerle KÜNEFE BU MU dedirten lezzetlere bir standart getirelim, olmaz mı ?