İYİ den kalanlar KÖTÜ den artanlar
…Yalnızlıklardan dökülen kelimeler vardır, bir de kelimelerden dökülen yalnızlıklar… Ben yalnızlığımdan dökülen kelimeleri topluyorum çoktandır. Bir sonbahar günü, ıssız bir parkta ağaçlardan dökülen kuru yaprakları toplayan bir insan gibi, kesici yalnızlığımdan saçılan kelimeleri topluyor ve biriktiriyorum….
Bugün, buna dair konuşalım istiyorum, ama önce bir soru…
Dünya, iyi ile kötünün savaşı, şeytanla meleğin mücadelesi şeklindeyse eğer, BİZ hangi taraftayız ?
Basit gibi mi görünüyor SORU ?
Bir kez daha düşünün o zaman !
Cevap için dolanmayın ama !
Aklınıza geleni söyleyin !
Buldunuz mu ?
Peki, NEYMİŞ ?
İYİ mi kazanmış, KÖTÜ mü ? Hizmetimiz meleğe mi olmuş şeytana mı ? Peki ya KULA KULLUKTA nerede durmuşuz ? KUL HAKKINI yiyenleri izlerken ne yapmışız ? NE kadar susmuşuz ? Gördüklerimize KÖR taklidinde ne kadar başarmışız ?
Cevapları bildik mi ?
Hesabında durduk mu ?
Biliyorum, rakamları sevmiyoruz !
Hatta böl-topla-çarp-çıkarın sağlamasında KALAN SAĞLARLA yetiniyoruz !
Peki, bugün niye mi bunları konuşuyoruz ?
Sizi bilmem ama, hayatım boyunca, bütün gücümle, elle tutulabilir gerçekliğin yapısını anlamaya çalıştım. Uzun aralıklarla susanların inadına, kısa aralıklarla konuşmayı yeğledim. Mucize yaratamadım belki ama, vicdanımın muhasebesinde açık da vermedim. Yanından geçip gittiğim hayatları, yanımdan geçip giderken sessiz kalan hayatları ES geçmedim, ki asıl çığlığın o sessiz geçişlerde olduğunu hep bildim, asıl konuşmaların o anlık yan yana geçişlerde çığlığa dönüştüğünü de…
Peki, hiç fark ettiniz mi ?
Ne kadar ÇOKLAR…
Ne kadar ARTTILAR…
Ne kadar ÇARESİZLER…
Her yaştanlar, her bedenden…
Kent merkezindeki çöpleri karıştırıyorlar…
Onlar, sadece atık toplayanlar değiller… Onlar kadın, onlar erkek, onlar yaşlı, onlar genç, onlar çocuk, …
Onlar, o günün ardından gelecek günden korkanlar… Tüm günü nasıl geçireceklerinin hesabından kaçanlar… Akşamın karanlığına doğru ortaya çıkanlar… Ellerinde uzun tellerle çöplerden hayat çıkaranlar… Ardından gölgeleri karanlığa karışanlar, uzaklaşırken de kaybolup gidenler…
Düşünün…
Kokusundan yanına dahi yaklaşamadıklarınızın içine uzanan o çocuk ELLERİ, o kadın ELLERİ, o yaşlı ELLERİ… O eller, sizin bir gece önce attıklarından yeni yeni UMUTLAR yaratmaya çalışıyor, belki tek bir EKMEK almaya çalışırken ki çaresizliğine çözüm arıyor, ararken de tenceresinde kaynatacak mercimeğin peşinden gidiyor…
Eldekinin fotoğrafında durup AĞIT YAKALIM diye anlatmıyorum tüm bunları, ama FARK EDELİM istiyorum… Bu insanların sessizlikleri yanından geçerken, bizlerle konuşmaya çalışan çaresizliklerine kulak kabartalım istiyorum… Düne kadar olmayan bu kalabalığın her geçen gün artan sayısını konuşalım istiyorum… Tek bir somun ekmek vermenin şovunda duranları izlerken, YARDIM denen şeyi gözlerin içine SOKA SOKA yapmayalım istiyorum… Bir elin verdiğinden diğeri habersiz kalsın istiyorum, ki öyle uzatalım ki o yardımı, BİZ BİLE bilmeyelim, ama VİCDAN BİLSİN, bu da YETER diyorum…
Yetmez mi ?
Oradaki ayağa kalkış yetmez mi ?
Oradaki alkış size yetmez mi ?