İKİ KADIN İKİ HİKAYE
Kendinden çok fazla konuşmayan, hatta konuşmaktan da kaçan biri olarak, bugün bana ait bir şeyden bahsetmek istedim, aslında sadece bana ait olmadığı için paylaşmak istedim, bitmek üzere olan ilk kitabımdan, kitaba ekli hikâyelerden…
Çok uzun zaman oldu desem…
Aslında her iki hikayenin de şöyle bir 10 senelik geçmişi var, ki Londra’da başlayan bir sohbetin detaylarında nefes alıp vermeye başladı bir bakıma, ardından Türkiye’ye dönüşte, İstanbul’daki diğer hikaye de sayfalar arasında bedenleşti…
Konu mu ?
İki KADIN…
İki YAŞAM…
İki ACI…
İki ÖLÜM…
Bazen şunu çok net fark ediyorsunuz ki, acının adresi yok…
Hele ki kadının çokça dört duvar arasına sıkışan hayatı adına…
O yüzden de şiddet gören kadın kalabalığı yanından SESSİZ-SEDASIZ geçtiğimizi kendimize bile itiraf edemediğimizi biraz DÜŞÜNELİM istedim, hatta bir adım öteye geçelim ve bir başına kalan kadın yaşamların YAPAYALNIZ sonlanan hikâyelerini okuyalım istedim… Onlara ait kelimelerle yeni yeni resimler çizelim istedim… Çokça siyah-beyaz ve gri resimler arasından DAMLAYAN çığlıkları duyalım istedim… Onları duyamadığımızda neler olduğunu bilelim istedim…
Yazmak mı ?
Zordu…
Çok zordu…
Kelimeler hep yorgundu…
Öylesine isteksiz ve korkaktı…
Paylaşılmak istemeyecek kadar ürkekti…
Kapıyı her defasında çarpıp çıkacak kadar isteksizdi…
Belki biraz da bu yüzdendi, kelimeleri bir araya toplarken zorlanmam… Her birini kendi çığlığından koparıp birer cümle için ikna etmem… Sayfa sayfa bedenleşmelerini sağlayıp nefes alır hale getirmem… Ama en çok da, kendilerini diğerlerine anlatmaları için ikna etmem…
Sizi bilmem ama…
Sayfa sayfa ACI yazmak zor geldi…
Sayfa sayfa HAYAT biriktirmek zor geldi…
Sonunda ölüm olan hayatlara dokunmak zor geldi…
Okuyacağınız hikâyeler, iki farklı ülkeden iki kadının, Katie ve Kader’in… Her biri, cam kırıkları gibi paramparça olan yaşamların etrafa saçılan kısımlarını elleri kan içinde bir araya getirmeye çalışan kadınların umutsuzluğu… Yaşadıklarından utanıp sıkılan, ama sessizliğinde biriktirdiklerini en yakınındakine bile anlatamayanların çaresizliği… Bedenlerindeki acının morluğunu usulca kapatmayı öğrenmek zorunda kalanların yalnızlığı… Diğerlerine karşı YOKMUŞ gibi davrandığı yaşadıklarına rağmen VAR olmaya çalışanların kare kare fotoğrafı…
Kitap bittiğinde ben de bittim, DESEM !
Hatta derin bir nefes alıp, uzun bir mola aldım…
Ve bana emanet kelimelerin arasında uyuya kaldım…
Bana ilk geldiklerinde BİTMİŞ olan kelimelerin…
Şimdi mi ?
Daha az yorgunum…
Umutluyum, belki ondan…
Hani diyorum ki, belki UYANIRIZ… Okunan her kelimenin ürkekliğinde sinen diğer kadınları HATIRLARIZ… Tahminimizden de ÇOKLARMIŞ, bunu fark ederiz… Şiddetin ruhumuza işlediği bir coğrafyada hangi ara bu hale geldiğimizi TARTIŞIRIZ… KADINA ŞİDDETE HAYIR diye yürüyenlere bundan sonra UZAYDAN GELMİŞLER gibi bakmayıp YANLARINDA yürürüz… Bugün o, AMA YARIN BEN ihtimali adına yaşamlarımızı omuzlar, birbirimize el uzatmanın maliyetini hesaplamayı bir kenara bırakırız…
Belki…
Olmaz mı ?
Olsun…
Olduralım…
Bunu yapalım…