Hatay Mahalli Haber
MENÜ
Tamer Yazar
Tamer Yazar
yazar5@hotmail.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 169 defa okundu.

Hepimizin dinlenmeye ve Mola vermeye ihtiyacı var

Hepimiz çok yorgunuz, biliyorum…

Hem ruhen hem bedenen…

Hatta isyanlardayız…

Yanlış mıyım ?

Biraz da bu yüzden, bugünü tamamiyle farklı geçirelim, hatta mümkün olursa hafif gülümseyelim istedim… Ve aklıma Aziz Nesin geldi… O yazsın biz okuyalım mı ? Hem gülümseyelim hem düşünelim… ki Nesin’i bilenler bilir… O asla sadece gülümsetmez, ama önce, düşündürür…  

Başlayalım mı, hatta başlayıp bitirelim…

Keyfini çıkartalım BAYRAM TEBRİĞİ’nin, Aziz Nesin’in…

Ardından da bol bol DÜŞÜNELİM…

***

1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir Genel Müdürlük’te, Özel Kalem Müdürü’nün yardımcısıydım. Bayram’a on gün kala Müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün, Genel Müdür beni odasına çağırdı.

-Buyurun efendim.

-Tebrik kartları hazır mı evladım?

-Hangi tebrik kartları efendim?

-Eyvahlar olsun, Şükrü, sana söylemedi mi? Bayram geldi, tebrik kartı göndermeli... Şimdiye çoktan postaya vermiş olmamız gerekirdi.

-Hiç haberim olmadı efendim

-Hemen, hemen hemen ! Yarına istiyorum, üç bin adet kartı sabaha kadar yaz ve postaya ver…

Emredersiniz efendim, dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım? Genel Müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla yazılmasını isterdi.

Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:

 -Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.

Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:

 -Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim, şeklinde yazılacaktı.

Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım. Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ duruyordu. Ben, mesaim bitiyor ve az sonra çıkar evime giderim derken, sabaha kadar burada kalıp üç bin kartı yazmak zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:

Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.

Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.

5, 10, 20, 50, 100, 750, 875. Yazıyorum yazıyorum, bitmiyor! Vakit gece yarısını geçti gitti… Bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif edemem. Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum, bitmiyor. En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim. Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden alıp başka bir yere koydum. Ama önümde hâlâ bin adetlik bir kart yığını durmaktaydı. ‘Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim’e başladım…

Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarım öyle ağırlaşmıştı ki, gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum. 125, 279, 400, 689… Yazdım, yazdım, yazdım. Bir vakit sonra, artık ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ yazıyordum:

Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.

Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.

Niyaz ederim, başarılı günler, sizinle eşinizin bayramını kutlarken...

Kutlarken eşinizin bayramını, saygıyla sıhhatli günler diler, Niyazi ile beraber ederim...

Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrıca sıhhatle ederim...

Önce bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi'ye başarılı günler dilerim...

Sizin de eşinizin de Niyazi'nin de bayramını saygıyla eder, sıhhat dilerim…

Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi'ye başarılar diler, aynı zamanda ederim...

Bayramınıza etmeden önce, eşinizi saygıyla kutlar, Niyazi'nin gözlerinden öperim...

Sizin de eşinizin de Niyazi'nin de bayramını da, tatilini de, gelmişini de, geçmişini de saygıyla ederim...

Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde kartları yetiştirdim... Genel Müdür bir-ikisine şöyle bir baktı, ‘Aferin’ dedi. ‘Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!’

Hemen postaladık.

Üç gün sonra da önce bizim Genel Müdürü, ardından bendenizi postaladılar...