Birbirleri ile empati yapanlar Susuyor ve konuşmuyor mu
Bu soruya dair kısa bir alıntım var…
Ama kimse üzerine alınmasın !
Severiz çünkü bu halleri !
En çok da alınmayı !
İşin gerçeği şu ki… Hikayenin özünde verilen mesajı üzerine alınması gerekenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz, ki o yüzden buna dair ALINMA kısmını asla sınırlamıyorum… Sonuna kadar alınabilirler ;)
Hadi biraz gülümseyelim o zaman…
Gülümserken de, biraz düşünelim…
-
Papaz, iki metre ilerisinde duran zangoça sormuş:
"Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?" Zangoç'ta derin bir sessizlik... İyice köpürmüş Papaz: "Sana soruyorum be adam! Duymuyor musun?" "Hayır, buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim!" Olacak şey mi! İki adım öteden beni duymuyorsun..."
Zangoç bıyık altından gülmüş;
"İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız..." Yer değiştirmişler. Bu kez Zangoç seslenmiş: "Kilise için toplanan yardımları kim yürütüyor?"
Papaz kendi kendine söylenmiş:
"Hakikaten yahu! Buradan hiçbir şey duyulmuyor."
-
Şimdi gelelim Ankara’ya…
Ara ara Trump’la didişenlere…
En çok da, son gelen açık tehdide…
-
Starting the long overdue pullout from Syria while hitting the little remaining ISIS territorial caliphate hard, and from many directions. Will attack again from existing nearby base if it reforms. Will devastate Turkey economically if they hit Kurds. Create 20 mile safe zone...
Suriye'den, son derece gecikmiş geri çekilmeye başlarken, IŞİD'den geride kalanları pek çok taraftan vurmaya devam ediyoruz. Tekrar güçlenirse, yakındaki bir üsten tekrar saldırırız. Kürtleri vuracak olursa, Türkiye ekonomisini harap ederiz. 20 mil güvenli bölge yaratacağız...
-
Ankara’nın Washington hikayesi Ankara’dan bakınca nasıl görünüyor bilmiyoruz ama, İsrail ile Filistin konusunda masaya yumruğunu vuranlar ve açık açık yükselenler bugün neredeler, insan merak ediyor…
Buna dair bir sohbet okudum geçenlerde… Ama kurgu bir sohbet, Ankara-Washington hattında… Gülümseten cinsten ama… Gülümsemeyi çok sevmeyen bir Ankara’ya sahip olduğumuzdan, yazılanları biraz yumuşattım, ona göre !
Okuyalım mı ?
-
Çok merak ediyorum; mesela şöyle mi oluyor:
Erdoğan, “Bana Beyaz Saray’ı bağlayın” diyor.
Trump çıkınca da, sitem ediyor:
“-Yahu Başkan, yine bize giydirmişsin?”
“-Sorma ya, Pazar günü iş güç yok; Twitter’daydım, elimin ayarı kaçmış. Kusura bakma, telafi ederiz.”
Kamuoyu önünde birbirlerini birçok konuda suçlayan bu ikili, biz onları tartışırken, aralarında tatlı tatlı sohbet ediyor.
Evet… Pazar günü, Trump, peşpeşe üç tweet attı. Birinde Türkiye’yi açıkça tehdit etti: “Türkiye, Kürtleri vurursa, ekonomisini yıkıma uğratacaklarını” söyledi. Ankara’da, Pazar gece yarısıydı. Külliye’nin basın sözcüsü bir saat sonra cevabı yetiştirdi: “PYD ile savaşa devam edeceğiz.” Sonra bütün Ankara cevap kuyruğuna girdi: Dışişleri Bakanı, “Tehdide pabuç bırakmayız” dedi. Parti Sözcüsü, “Cehalet… Pervasız kötülük” dedi. Tabii ana muhalefet de, “Bu tehditler bize sökmez” diyerek hükümete destek verdi. Herkes Erdoğan’ın gürlemesini bekliyordu. Çünkü daha geçen yaz, Trump, Amerikalı rahip bırakılmazsa Türkiye’ye yaptırım uygulayacaklarını söylediğinde, Erdoğan, “Talimatla Türkiye’ye boyun eğdiremezsiniz. Hadi güle güle” demişti. Ama sonra ekonomi sallanınca, rahibin Amerika yolu açılmıştı !
-
Daha da garip olan ne mi ? Her şey bu kadar ince bir çizgide giderken, Trump, 24 saat sonra bir tweet daha attı ve “Erdoğan’la görüştük. Ekonomik ilişkileri genişletmeyi konuştuk” dedi…
Anladınız mı ?
Ben anlamadım, ne Ankara’yı, ne Washington’ı !