BEN UTANDIM O DA PEKİ SİZ İDARECİLER
BİN tane OY’um olsa, bir tanesini bugünkü yerel idarecilere vermezdim ki eldeki doneler de, dokunduğumuz her gerçeğin elimizde kalış şekli de buna karşılık değil mi, aksini iddia eden bir tane Allah’ın kulu çıkar mı, eldeki kentin binlerce yıllık yaşına hürmeten yapmamız gerekenleri bile YAPMADIĞIMIZ bu kadar ortadayken hele ki…
Ama şundan da ÇOK eminim, hani NE YAPIYORUZ diye sorduğumda bana listeler dolusu YAPILANLAR ve YAPILACAKLAR kırtasiyesi sunulacağını, ama sorduğumuz KIRTASİYE değil, eldeki, içinde yaşadığımız şehir, her gün nefes alıp verdiğimiz sokaklar, caddeler, parklar, çöp içinde kalanlar, bakımsızlığında terk edilenler, YAPTIK-OLDU denilenler, ama OLMAMIŞLAR, becerilememişler, standardı bir türlü tutturulamamışlar, yine de UMURSANMAMIŞ olanlar…
Örnek mi ?
Asi Nehri’nin kent merkezinden geçen kısmına baktığında hangi birimiz içinden BU NE HAL diye geçirmiyor, hatta NEREDE BU YEREL İDARECİLER diye sorgulamıyor, sahi MEMNUN muyuz, sessizliğimiz buna mı dair, şikayetsizliğimiz ALIŞTIĞIMIZA mı dair, aman olmasın, ALIŞMAYALIM, en azından dünden emanet bu kenti alışkanlıklarımıza kurban etmeyelim…
Sizi bilmem ama, ben…
Hemen hemen her gün; KOKAN, çöp içinde, BAKIMSIZ… ama buna karşın, MARKA toplantılarının kalabalığına evsahipliği yapma ısrarını sürdüren bir kentin nehir kıyısında yürüyorum ve o bakımsızlığın sığ sularında yaşamaya çalışan balıkları yakalamaya çalışanları izliyorum…
Ama öyle garip bir UMURSAMAZLIK ki şu anki yaşadığımız, ASİ’nin kurumsal sorumluluğunda durması gerekenler yerlerinde değiller, eldeki sağlıksız görüntüye olta sallayıp, hatta bu da yetmezmiş gibi ağlarla balık avlayanları izleyen sağlığın resmi kurumları ise kalkıp tek bir şey bile söylemiyorlar; ARKADAŞLAR, BİR DURUN, ÖNCE BİR ANALİZ YAPALIM, SAĞLIKLI MI BİR BAKALIM diye…
Haklısınız…
Ben de konuşuyorum…
Boş boş sorular soruyorum…
Çernobil kazası sonrası elde ÇAY BARDAĞI ile poz verip, ardından YOK BİR ŞEY, NE RADYASYONU diyebilen BAKAN-LARIN ülkesinde bu SORULAR da ne şimdi, bize ne olabilir ki, ne badireler atlatmış bir milletiz biz, bu daha ne ki, bu kesmez bizi, SIRADAKİ gelsin, hatta hepsi beraber gelsin…
Hem eni sonu BİR BALIK…
Bir balıktan ne çıkar ki ?
Eldeki kirlilik ne ki ?
Abarttık mı ki ?
Yine de DÜŞÜNDÜM, hani ben olsam NE YAPARDIM diye, ki o an aklıma gelen ilk şey TEK BİR KELİME oldu, çünkü ötesi yalandı, slogandı, ne söylense azdı…
Evet…
UTANIRDIM…
Ben olsam UTANIRDIM…
Yapmadıklarım yüzünden UTANIRDIM, YAPTIK ama OLMADILAR yüzünden UTANIRDIM, engelli çizgiler üzerine kondurduğum OTOBÜS DURAKLARI yüzünden UTANIRDIM, kaldırım standardına uymayan asfalt rampalar yüzünden UTANIRDIM, ana arterler üzerindeki kaldırımları işgal eden KAÇAK manavlara verdiğim üstü kapalı İZİNLER yüzünden UTANIRDIM, Saray Caddesi’nin girişindeki Roma emanetini getirdiğim hal yüzünden UTANIRDIM, belediyenin kurumsal yapısı içinde iş ve işçi güvenliği üzerine toplantılar yaparken KENDİ binamdaki tadilat sırasında İŞÇİLERİN ip cambazı gibi iş yapmasını izlerken UTANIRDIM, tarihi evler sprey boyalarla kapatılırken BUNA çözüm bulamamış olmaktan dolayı UTANIRDIM, bu kentin semavi dinlere evsahipliği yapan yapısını hiçe sayan ve bir heykeldeki dini simgeleri dahi koruyamayan idarecilik anlayışımdan ötürü UTANIRDIM…
Peki, bizler bu kadar UTANIRKEN sizler ne kadar UTANDINIZ, merak ettim…
Sahi, hiç utandınız mı, hani birazcık, bir parça, anlık bile olsa… !
Hiç mi ?
Bu da bir şey !
En azından DÜRÜSTÇE !