27 Ocakı geride bırakmadık Hatırladık hep hatırlayacağız
II. Dünya Savaşı’nın yarattığı en acı hikâye, insanlığın da en acı hikâyesi oldu aslında… Birbirimize neler yapabileceğimize dair sınırsızlığımızı belgeledi… Acıların sonu yokmuş, bunu anlattı…
27 Ocak Soykırım (Holokost) kurbanlarını anma günü, o yüzden önemli… Ben gibi milyonlarcası, sosyal paylaşım hesapları üzerinden #WeRemember (Hatırlıyoruz) etiketi ile paylaşımlarına imza attı ve unutmadığının altını kalın bir çizgi ile çizdi…
Niye mi ?
Salom Gazetesi getirsin devamını ve finalde de sorsun…
-
Holokost (Soykırım) kurtulanı Aharon Appelfeld’in anlatımıyla, bundan 74 yıl önce, 27 Ocak 1945’te imha çarkları durduğunda, ortalığı kaplayan şey, koca bir ÖLÜM sessizliğiydi. Hayatta kalan bir avuç insan için kurtuluş bir mutluluk değildi; dondurucu, hissizleştiren, sakatlayan bir sessizlikti. Kimse sevinemedi. Kimse konuşamadı. Bu kadar büyük bir suç, ancak insan ruhunun en derinlerindeki karanlığın harekete geçirilmesiyle mümkün olabilirdi. İnsana ait hiçbir dilin sözcükleri bunu anlatmaya yetemezdi…
II. Dünya Savaşı sırasında Holokost’ta öldürülen Yahudi sayısı 6 milyon olarak kabul edilir. Holokost sırasında 800 bin civarında Roman (yani Avrupa Roman nüfusunun yarısı) da katledildi. Katliama hedef olan gruplar arasında Sovyet tutsaklar, sakatlar, eşcinseller, Yahova Şahitleri, komünistler ve diğer siyasi muhalifler, sendikacılar da yer alıyordu.
Holokost’u, tarihin diğer insanlık suçlarından ayıran en önemli özellik, endüstriyel bir skalada mühendislik kullanarak yapılmış bir soykırım olmasıdır.
İnsanlık, nasıl böyle bir trajediye izin vermişti?
Bir daha asla olmaması için ne yapmalıyız?
İşte gerçek soru bu…
-
Korkutucu ama…
Bugün bile savaşın sermayesi en büyük güç !
Savaşların kazananı oluyor mu sahi ?
Her şeye ve herkese rağmen kazanç oluyor mu ?
Geride biriktirdiği onca acının üstünde mutluluk oluyor mu ?
Buna dair bir hikâyem var…
Anlatılana göre… MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında, Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus, Roma’ya saldırır ve neye mal olursa olsun savaşı kazanmak ister ve her şeyini feda eder. Sonunda Pirus, savaşı kazanır… Ancak fillerle desteklediği ordusunun tamamını kaybeder. Savaşı kazanmıştır, ama koskoca ordusunu kaybetmiş, yanında, üç-beş sefilden fazlası kalmamıştır. Pirus’un, bu zaferin ardından, “Tanrım, bana bir daha böyle bir zafer verme” dediği ya da “Bir zafer daha kazanırsam tamamen biteceğim” diye mırıldandığı söylenir.
Pirus Zaferi, bugün bile, yenilmeye mahkûm galibiyetleri anlatmak için kullanılır…
Kazandığınız, ama aslında çoğu şeyi feda ettiğiniz zaferleri…
Ya da zafer gibi paketlenen, insanlığın büyük mağlubiyetlerini…
27 Ocak o anlamda önemli, ki en çok da bugüne emanet ettikleriyle…
Bugün hala hayatta mı bilmiyorum ama… Holokost’ta annesini, babasını ve dört kardeşini kaybeden Hy Abrahams’ın tuttuğu deri kaplı günlükteki hatıralardan biri, ölüm kampına (Auschwitz) geldiğinde, uzaktaki dumanı tüten uzun bacanın ve et kokusunun ne olduğunu sorduğunda aldığı cevap olmuş... Kamp esirlerinden, Çek asıllı bir Yahudi’nin genç adama verdiği cevap, 70 yıl sonra halen Abrahams’ın yüreğinde koca, derin bir yara...
“Bu gördüğün duman” demiş adam, “Senin annenin ve babanın gittiği yer!”
O yüzden, vazgeçmeyin…
BARIŞ için, İNSANLIK için, düşünmekten asla vazgeçmeyin…