2021e adaymışız PEKİ NEYİMİZLE
2020 Expo'sunu, 27/11/2013 tarihinde Paris'te yapılan oylama sonucu Dubai’ye kaptırdık ya, elde kaldı 2021, ki hedefimiz de BUYMUŞ, 4 Ocak-3 Haziran 2020'de gerçekleşmesi beklenen 2020 sonrasını Hatay’da yapmayı istiyormuşuz, hatta bunun için girişimde BİLE bulunmuşuz, imza BİLE atmışız, ciddi ciddi ADAYIZ demişiz !
Demişiz de…
Paranın sınırsız gücünde ve yaratıcılığında duran bir Dubai sonrası ADAY olmanın cesaretinde NE yapıp NE sunacağımızı merak ettim doğrusu, YOK’tan VAR edilen bir dünya kenti Dubai’ye karşılık VAR olanı YOK ederken EXPO sloganımız tam olarak NE olacak çok merak ettim doğrusu…
Peki, biraz sıralayalım mı ?
Dubai NİYE kazandı diye !
Listenin ilk sırasında mı ?
-Sonsuz bir BÜTÇE…
Gerisinde mi ?
-438 hektarlık bir alan…
-Uluslararası Yatırımcılar…
-6,5 milyar Euro’luk alt yapı projesi…
-Adaylık stratejisinde çalışan ünlü isimler…
-6 aylık sürede ağırlanacak 25 milyon ziyaretçi…
-87 yeni otel yatırımı ile beraber 27 bin yeni oda…
Bir de DÖNÜP kendimize bakalım mı, neyimiz var diye…
En başta, her gün yanı başından geçip giderken burun deliklerimizi kapatıp NEFESİMİZİ tutmak zorunda kaldığımız KOKAN ve KİRLİ bir nehrimiz var, GONDOL sözünden NİKAH SANDALINA düşsek de kabul ettiğimiz, ama sonunda onu da kaybettiğimiz bir nehrimiz var, uğruna harcanan PARALAR zamanında TARTIŞMA konusu yapılmış bir BARAJ sistemine rağmen SU tutmayı dahi beceremeyen bir nehrimiz var, köprü ayaklarında biriken çöpleri bir rivayete göre 3 yazdır orada olduğu söylenen bir nehrimiz var…
Bu kadar mı ?
Değil…
Yıkılan, çöken, kaybolan bir kent kimliğimiz var, o kayboluşu demir kafesler içinde yaşatan kent idarecilerimiz var, sprey boyalarla işgal edilen taş ve ahşap bedenlerin evleri çığlık atarken 3 MAYMUNUN kapalı gişesinde normalleştirilen anormal hayatlarımıza devam etmemizi isteyenler var, trafiğe kapatılan bir caddenin girişinde bulunan roma emaneti bir eseri dünden daha yeni hale getirenlerimiz var, etrafını balkon demirleriyle çevirip ALIN SİZE TARİH diyebilenlerimiz var, belediye logolarını Cumhuriyet Anıtı’nın hemen yanı başına kondurabilecek kadar rahat olanlarımız var, binlerce yıllık bir kentin sermayesinden yiyen ama doymayanlarımız var, oysaki tükenen ve biten bir kentimiz var…
Bu kadar mı ?
Değil…
Ana caddeler üzerine kurulan ve zamanla mekân genişlemesiyle kaldırım işgal etme cesaretinde RESMİ ONAY alan KAÇAK işyerlerimiz var, şehrin her yerine rengârenk çiçekler ekmeyi bir MAHARET sayan ama yaşanan kirliliğe çözüm bulamamışlarımız var, 3 semavi dinin omuzlarında yükselse de BUNA DAİR heykelini hayatta tutmayı becerememiş yerel idarecilerimiz var, Suriye'nin karanlık gölgesinde her geçen gün büyüyen ‘savaşın kanlı ticaretinde’ üretip kazananların kent içi varlığına gözünü kapatmışlarımız var, kırılan ve parçalanan MEZAR taşlarımız var, ama tüm bunlar olurken de bir türlü GELMEYEN-GELEMEYEN resmi mesajlarımız var…
Tamam, parasal anlamda Dubai kadar zengin değiliz belki ama, dinlerin-kültürlerin-ırkların-mezheplerin ve dillerin kentiyiz, o yüzden aslında ÇOK DAHA ZENGİNİZ, ama var olan vicdanında da ha bire yara alanlarız, kanayanlarız, korkutulanlarız, parça parça eksilenleriz, eksiltilenleriz, kayboluşa bir DUR demek için yana yana gelemeyenleriz, çünkü çok konuşup İŞ yapmayanlarız, BEN YAPTIM şovunda diğerini ES geçenleriz, bu güzelim kenti siyasetin UCUZ sloganlarına teslim etmiş, hatta BÖLMÜŞ olanlarız…
O yüzden nasıl başlayalım biliyor musunuz ?
Kendini bilmezlerce saldırıya uğrayan Antakya Musevi Mezarlığı’nın kırılan-parçalanan taşlarını yaptırdığımızda, HEPİMİZ olalım, BİR olalım, YANYANA duralım ve o taşları BERABERCE, el ele yerlerine koyalım…
Mesajımız tüm dünyaya olsun, yükseltilen ırkçılığa olsun, beslenen nefrete olsun…
Ve şunu diyelim, TEK SES TEK YÜREK…
BURADAYIZ…
İŞTE BİZ, BUYUZ…
Olmaz mı ?