Kuzey yarım kürede Güzel bir açılış tarihi
Hatay EXPO’suna geçmeden, Antalya EXPO’sunda (2016) duralım mı biraz ? Ekonomisi, altyapısı, insan gücü, turizm koordinasyonu ve uluslararası bağlantıları bu kadar güçlü bir kent, nasıl oluyor da EXPO konusunda kalesine bu kadar gol yemiş, onu biraz anlayalım ve hatta ortaklaşan hedeflerimizi yan yana koyup, biraz düşünelim…
Düşünürken de…
Kendi kalemize gol yemeden nasıl gol atarız kısmını, ki konuştuğumuz EXPO’yu da anlayalım da istiyorum… Zira ben dahil, hala bir çoğumuz hiçbir şeye hakim değiliz… Antakya Ulus Meydanı’na koyduğumuz ışıklı EXPO dışında, vatandaşa EXPO’yu anlatan da, hatırlatan da başka bir şeyimiz yok, bir örneğimiz de !
Var mı ?
Aslında hedeflediğimiz şeyler güzel, ki uzun dönemli Bahçecilik EXPO'larının hedefleri de ihtiyacımız olan şeyler…
Uluslararası tanınırlık… Şehrin ve ülkenin imajını kuvvetlendirmek… Kentsel alanda yeşil yaşam alanları yaratmak… Eko ve yeşil turizmi desteklemek… Kente yeni altyapı kazandırmak… Bahçecilik ve peyzaj sektörlerini desteklemek… Çevre ve sürdürülebilirlik konularında farkındalığı artırmak… Uluslararası ilişkileri kuvvetlendirmek… Uluslararası ve kültürlerarası büyük etkinlikler düzenleme kapasitesini artırmak… Bahçecilikle ilgili yeni gelir kaynakları yaratmak…
Peki, hedeflerimiz madem bunlar, hani biraz YEŞİL, ama çokça da TANINIRLIK…
Bugüne kadar bu başlıklarda NE YAPTIK, düşünsek mi ?
Elde, Antakya var…
Defne, Samandağ da…
Payas ve diğerleri de…
Binlerce yıllık bir tarih…
İç içe geçmiş bunca kültür…
Kadim denen bir toplumsal yapı…
Toprağın her derinliğinde ayrı bir hikâye…
Sonuç !
Sahi, sonuç !
Defne ilçesi Uğur Mumcu Meydanı’nda çıkan eski bir Roma hikayesinin sessiz sakin müze depolarına kaldırıldığına şahitlik etmiş bir kentteyiz, ki sonradan öğreniyoruz, aynı sessizlikte o keşfi dünyaca ünlü (!) müzemizin salonlarına indirmişiz de, haberimiz bile olmamış ! Kentin içerisine dağılmış, bir o kadar sahipsiz diğerlerini saymıyorum bile !
Bitmedi…
Pandemi döneminin karantina sürelerinin kalabalığında; bu kentin yolları, bu kentin kaldırımları, peyzajı, ihtiyacı olan bakım ya da onarımı için kaç ARPA BOYU yol aldık peki ? Bu yorgun ve insansız dönemin avantajını, eksiklikleri tamamlama adına, ne derece kullanabildik ?
On yıllardır ihmal ettiğimiz Saint Simon Manastırı’nı en sonunda hatırladık, buna da ŞÜKÜR !
Tamam da, o ŞÜKÜR listesinde başka neyimiz var ?
Mesela…
2017’de kazanılan Gastronomi ünvanının 2021 sürecine kadar ki zaman diliminde, NE yaptık ? Uluslararası KAÇ organizasyona imza attık ? Gastronomi Evi’ni merkez kabul edip, bu kentin tüm yemek sunulan KAÇ noktasını birer Gastronomik keyif noktası haline getirdik ? Sektörü, bu kimliğin içinde tutma adına, NASIL bir eğitim faaliyeti içine girdik ?
Diyeceğim o ki…
Antalya kent dinamiklerinin yoğun çabasıyla 23 Kasım 2011 tarihinde kazanılan EXPO mücadelesinin 2016’da yarattığı hezimet olmasın bizimki de… Çünkü bizler, YEŞİL konusunda da TANITIM konusunda da çok iyi değiliz ! Hele ki, kent içi peyzaj konusunda, ki bunu yaşayarak görenleriz…
Ama hepsini de geçtim…
Güney yarımkürede yer alan Avustralya olsaydık ve yaz mevsiminin başlangıcı da Aralık olsaydı, pandemi nedeniyle ertelenen Hatay EXPO’sunun açılışının NEDEN Aralık ayına alındığını anlardım da… Bizler, kuzey yarım küredeyiz ve geçebilecek ağır kış şartları içinde NASIL bir açılış planlıyoruz, merak ettim !
Konuşmak isteyen !?