Hrant Dink Cinayeti 14. yılda bir ARPA boyu
“Bir cinayet, 14 yılda nasıl olur da çözül-e-mez” demiş birisi…
14 sene…
Bu, 168 ay eder…
Ve ortalama 5113 gün…
Anlaşılan yetmemiş…
Deliller de, şahitler de, onca bilinen ve görülen de…
Bugün, o BİR ARPA BOYU yol gidememiş ADALET (!) için, Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş konuşsun… “Bunca omuz yan yana geldik de, kaldıramadık cenazemizi...” derken, hepimiz adına ORTAK kelimelerde dursun…
O zaman, başlasın o kelimeler…
Ve gelsin, BİR ARPA BOYU ADALET hikâyemizden damlayan…
-
Siz, her yıl Agos’un önünde toplananlar, buraya gelemeyip de dünyanın dört bir yanında yüreği bizimle atanlar… Sadece yitirdiğimiz bir değeri anmıyoruz, arıyoruz da aynı zamanda. Adaleti arıyoruz, avuçlarımızdan kayıp giden barışı arıyoruz. Gülüşümüzü kaybettik. Neşemizi, yaşama sevincimizi…
Yine toplandık işte, arıyoruz... Yaslıyız, bitmiyor matemimiz. Bitmiyor, çünkü cenazemiz halen yerde. Bunca omuz yan yana geldik de, kaldıramadık cenazemizi. Çünkü ağır. Vebali ağır, mirası ağır, vasiyeti ağır. O nedenle arıyoruz. Biliyorum, bulmadan durmayacağız. Biliyorum, çok yakınız. Kaldıracağız cenazemizi. Düştüğü yerden kaldıracağız. Toprağa gömmek için değil, kardeşlik çınarı niyetine toprağa ekmek için.
Hrant’ın sevgili dostları, kardeşlerim… Belki uzun sürdü arayışımız, gecikti baharımız. Hrant’a verdiğimiz sözler halen yerini bulmadı. Aslında bu gecikme ne toplumun suçudur ne de ezilenlerin ve ötekilerin. Bütün ‘mümkünler’ gözümüzün önünde dururken, uzanıp tutmaya cesaret edemeyen toplumun öncülerindedir, büyük eksiklik. Bütün mesele; uzanıp tutmakta, buna cüret etmekte, bu cesareti göstermektedir. Ama yılmak yok. Biz de tıpkı sevgili Hrant’ın yaptığı gibi, intikam duygularına teslim olmadan; akılla, sabırla, sevgiyle, ama ille de dirençle sarılacağız umuda.
Bunca kutuplaşmanın, düşmanlaştırmanın, gerilimin içinden, sağduyuyla çıkışın yolunu bulmak zorundayız. Bu kadar kaotik ve karmaşık görünen durumdan kurtulmak aslında çok da basit. Yapmamız gereken tek şey, bir araya gelmektir. Demokrasi için yan yana durmaktır.
Biz kadınlar, bunun için öncülük yapabilecek güce, inanca ve cesarete sahibiz. Gelin, önce biz kadınlar birleşelim. Adaletsizliğe karşı, her türlü şiddete karşı, yoksulluğa karşı büyük bir kadın demokrasi ittifakı kuralım. Nefessiz kalmış topluma bir yol açalım. Bunun için daha ne kadar bekleyeceğiz? Ne olmasını bekleyeceğiz?
Bizi birleştirecek şey bir lider, bir parti, bir kurtarıcı değil, sadece kendi ellerimizdir. Gelin, el ele verelim. Yarınlarımızı, çocuklarımızın geleceğini kurtaralım. Aksi takdirde Hrant’a verdiğimiz sözün gereğini nasıl yerine getireceğiz? Mahcup olmadan, nasıl her yıl bir araya geleceğiz?
-
Ve…
Final kelimeleri gelsin…
-
Gelin kardeşlerim, gelin, el ele verelim. Omuz omuza kaldıralım artık cenazemizi. Bitirelim ortak matemimizi. Bakın, yerde yatanın bir tane kimliği var: İNSAN... Ama adı Hrant, adı Tahir, adı Berkin, adı Ali İsmail, adı Eren, adı Ceylan, adı Yasin, adı Medeni, adı Ethem, adı Uğur, adı Taybet, adı Aybüke, adı Ekrem ama adı İNSAN…
Korkmayın kardeşlerim. El ele verin. Omuz verin bu cenazeye. Kimse tek başına kaldıramaz bunca yükü. Dedim ya, ağırdır vebali. Ağırdır vasiyeti. Katillerimizin karanlığına teslim olmadan, kayıplarımızın hatırasında buluşmaya davet edelim birbirimizi.
Başarabiliriz güzel kardeşlerim. Başarmak zorundayız. Nem gibi bedenimize yapışmış bu kötülüğü yara yara, güneşli yarınlara, aydınlık geleceğe ulaşacağız. Umudumuz, zulümden büyük. Çünkü siz varsınız. Çünkü bizler varız. Çünkü bizler, özgürlüğe ant içmiş milyonlarız. Çünkü biz, İNSANIZ... Cesur olalım güzel kardeşlerim ve inanalım. Hep birlikte kazanacağız, mutlaka kazanacağız.
-
Hep dediğim gibi, UMUT hep var…
O umut, BİRBİRİMİZDE var…